Ankara Life Dergisi

Av. Elif Şahin Taşkın

Bu sefer hukuk ya da hukukçuluğa dair bir şeyler değil de; hepimizin unutulmuşluğuna dair yazayım istedim. Yüzümüzde maskeler, elimizde ‘fısfıs’lar, her gün kırk kere çalışan çamaşır makineleri ve kargoyla gelmesine alıştığımız
ıspanak, soğanlarla birlikte kendi köşelerimizde unutulmuşluğumuzu yani.. Aylar öncehepimiz kendimize en yakın olan köşeye kaçtık. Ya da istemeden oraya sıkıştık.
Öyle ki, oranın köşeli bir yer olduğunun dahi farkına varamadan her güne başka bir yemek pişirdik, dolaplarımızı bir daha asla dışarıya çıkamayacakmışçasına gizli gizli doldurduk, ne var ne yok istifledik. Yetmedi, tonlarca makarna aldık ama yanına da tonlarca undan türlü türlü ekmekler yaptık. Ekmeği tattıracak “canlı”
misafirleri eve çağıramayınca, oturduk hepsini tek başına yedik.

Yedikçe karbonhidrat etkisiyle tekrar tekrar hızlıca acıktık. Döndük bir ekmek daha fırına verdik. O pişerken, köşemizin içindeki diğer bir köşeye çekildik. Köşenin köşesine yani.
Bu defa türlü türlü temizlik işleri ile uğraştık. En temel köşede pişen ekmek kokusunu, bu taraftaki çamaşır suyu kokusu bastırmaya başladı. Öyle ya, bu zamana
kadar evin içinde taşere edilmiş temizlik işleriyle baş başa kalmıştık. Çamaşır suyunun baskın kokusu, ekmekle gelen huzuru da sorgulatmaya başladığında anladık ki
aslında hangi bezin ne işe yaradığını bile bilmiyoruz. Ev temizliği işinin üniversitelerde
okutulması gereken bir ders olduğuna karar verdik. Ev yönetiminin ise dünya yönetiminden de zor olduğunu, evin girdaptan hallice bir doğa olayı olduğunu kırkımızdan sonra anladık. Hangi bezin camı, hangi sirkenin ise nereyi daha
iyi temizlediğine dair türlü türlü videoları online izlemeye başladık.


Bir anda her akşam işten gelince izlediğimiz dizilerin yerini aldı bu videolar. O kadar ki, dizilerde kirli gördüğümüz zeminlerin neyle silinebileceğini online yorumlarımızla yapımcılara gönderdik, rahatladık. Yetmedi, artık sadece ekrandan gördüğümüz iş
arkadaşlarımızla akşamları “Hangi sirke nereyi siler” konulu toplantılar
organize ettik. Köşenin köşesini sirkeyle güzelce temizledikten sonra, ekmeğin kokusuna doğru yöneldik. Tam fırına varacaktık ki, bu defa online hayatın içindeki sıkışmışlığımıza tosladık. Başında “Ya neyse, biraz da kafa dinleriz belki!” diye girdiğimiz köşemizde bu defa online stresle mücadele etmeye başladık. Online eğitimler, canlı yayınlar, sunumlar. Yetmedi online tiyatrolar, konserler.. Evin içinde sosyalleşmeye yetişemez olduk. Böylece “yetememe” ve “yetişememe” hissi online geri döndü, en sevdiği yere, yüreğimizin ortasına yerleşti. Gürültü yapmasınlar, katılımcılara online rahatsızlık vermesinler diye eğitim hayatları da
son bulan çocuklarımızı birbirine ya da koltuğa bantladık.

Ve her bir yayın öncesinde görünen kısmımızı süsleyip, görünmeyen kısmımıza dizi çıkmış pijamalarımızı giydirdik, bazen çoraplarımız bile birbirinden farklıydı hatta baş parmağımız patates olarak çorap dışındaydı. Başlarda aman karşı tarafa ekmek ya da çamaşır deterjanı kokumuz gitmesin diye görünen kısmımıza parfüm de sürerken, sonradan aklımıza “Zeki Müren de bizi görecek mi ?” repliği geldi. İyi ki Zeki Müren bizi ne görüyor ne de
koklayabiliyor diyerek, Zeki Müren’i de epey anladık.
Önceleri trafikten, yolda ayağımızın kaymasından ya da evin içinde perdelerin açık kalmasından tedirgin olurken; bu defa iki korkulu tuş girdi hayatımıza : “mute & camera”. O kadar ki uykumuzdan uyandık ya açıksa da horultumuzu duyarlarsa diye. Evin içinde belki de açıktır diye fısıldayarak konuştuk, herkes fısıldadığından kimse neden fısıldadığımızı da sormadı. Bu da normalleşti yani. Unutulmuşluğumuz gibi.
Sürüne sürüne, yetememezlik hissiyle online sıkışmışlıktan çıkarak, ekmeğin bulunduğu köşeye gelebildik. Evet, müthiş kokularla pişmiş ve altın gibi kızarmıştı. Fırından çıkardık, elimizi yakmadan köşenin en süslü ve sosyal medyaya yakışır yerine koyduk. Tüm kontrolleri yaptık, tam pişmişti. Ama zaten pişmese de sorun yoktu. Üzeri kızarmıştı, bu da yeterdi. Online hayata uygun, görünen kısmı müthişti.
En sıcak, hayatın en süper gittiğini anımsatır kocaman bir gülümsemeyi yüzümüze oturtturduk, ekmeği elimize aldık, görünen kısmımız zaten görücüye hazırdı… Ve kadraja ekmeğimiz, görünen kısmımız ve her şey müthiş gülümseyişimizle girdik.

Oradan sosyal medyada
yerimizi aldık:

#pandemideekmek #ekmekyaptıysakdemek #ekmekyapanlardabugün


Dolaplarımızda aylardır bekleyen, neden giyilmediklerini anlamayan ayakkabılarımız, giysilerimiz gibi biz de bu halimizle unutulduk. Her gün aldığımız sayısız kötü habere, içimizde gün be gün büyüyen kaygılara, yetiştiremediğimiz ekonomimize, evde yapayalnız kalan çocuklarımıza rağmen filtrelenmiş psikolojilerimizle unutulduk.
Şimdilerde yeni yıla, yeni köşelere hazırlanıyoruz. Yine bir köşe kapmaca; sofrada taze ekmek, ekranda online bir toplantı ve fonda Zeki Müren: Unuttun beni zalim..
Psikolojilerin filtrelenmediği, sağlıklı bir yıl dilerim..
Avukat Elif ŞAHİN TAŞKIN

Yorumlar

0 yorumlar