Ankara Life Dergisi

BABAANNEMİN TÜLBENTLERİ

Şu pandeminin benden götürüp, öbür dünyaya kazandırdıkları arasında yer alan, Ünzile’den hallice Çiller’den epeyce asırlık kadından, Kurşuniye Hanım’dan bahsetmek istedim bu defa… Asırlık ömrü satırlara sığmaz aslında, ama “Bu dünyadan bir Kurşuniye geçti.” dedirtmek, nefesini silinmeyecek bir yerde bırakmak için bu yazı düştü kalemime… E, o zaman buyurun Kurşuniye Hanım’ın asırlık hayatına…

Kendi anlatımından anladığımız 15 yaşında girmiş dünya evine. Bundan tam 85 sene önce yani. Mehmet Beyle yaptığı bu izdivaç onu hep mutlu etmiş olmalı ki bir asır yaşamış Kurşuniye Hanım. Mehmet Beyle olan yolları ise 17 Ağustos depreminde, yılların anılarını taşıyan Yalova’daki yazlıklarının enkazında ayrılmış. Kurşuniye Hanım 10 saat sonra Mehmet Bey’i orada bırakarak çıkarılmış enkazdan…

Kurşuniye Hanım, Karadeniz kadınının şehre inmiş hali. İstanbul’un sonradan kazandığı efsane insan. İsminin koca ülkede sadece ona ait olmasından olsa gerek, tek ve yek şahsiyet.  Anlatılamaz. Bazı yaşanmışlıklarsa onun hakkında sadece fikir verebilir:

Şimdilerde online yapılan bu toplantıları daha kimseler bilmezken, bundan yaklaşık 20 yıl önce yani, “Uzaktan mevlüt okuma” kavramını literatüre kazandıran kişi. Mevlüt için evine davet ettiği 100 kadına odalara kurduğu sistemle camideki imamı dinletmiş, litrelerce suyu da girecekleri sınavlardan önce çocuklara zihinleri açılsın diye online okutmuş şahsiyet. O günün ‘zoom’cusu…

Ne zaman bir lokantaya gidecek olsa patatesini evde kızartıp götüren; ‘E, ayıp ama teyzecim!‘ diyen garsona; ‘Haçen ne deysun, ha oraya sen hamsine bak!’ diyerek garsona da ev patatesi ikram eden Karadeniz Fırtınası.

Gelin savar, damat sever kişiliği ile kayıtlara geçmiş kaynana. Türlü türlü hile ve desise ile her pişirdiği yemeğin en “has” yerini damatlarına ayıran; buna karşılık kırk yıllık gelinin ismini telaffuz ederken halen harf hatası yapan bir erkek çocuğu anası.  

Her bayram öncesinde torununun ona verdiği ilaç eşantiyonu ajandasını telefonun yanına koyup, bayramlaşmak için kendisini arayanları sırayla yazarak “Beni Arayanlar” listesini tutan; aramayanları bayram bitince arayıp hesap soran mobbing uzmanı.

Dört torununun da evleneceğinden nasıl eminse artık, hepsinin düğün hediyesini kırk yıl öncesinden ayarlamış, evinin en derin köşesinde saklamış, düğün günü şak diye boyunlarına takmış altınsayar. Böylece dünürlere yıllarca konuşulacak, ama asla yarışılmayacak bir mevzu bırakarak tüm düğünlere imzasını atan düğüncü.

Yetmemiş, bu torunların bir gün çocuğu da olur diyerek her cins yünü değerlendirmiş, cinsiyetini kestiremediğinden cinsiyetsiz renklerde hırkalar, kazaklar örerek torunları doğurdukça ilk hediyelerini veren; burada da dünürlere kendisi ile yarış yapılamayacağı mesajını ileten örgücü. Her ne kadar tüm torunları için aynı örgü yatırımını yapıyormuş gibi dursa da, içten içe erkek torun sevdasını saklayamayan yurdum anası. 

Kendi akranlarından çok daha erken sahip olduğu bulaşık makinesini çok su harcıyor diye suçlayıp boş halini bardak rafı olarak kullanan, misafirin geleceğini haber aldığında hamurunu o an açarak davul fırınında su böreğini pişiren yani dondurucu mefhumuna da karşı, plastik yoğurt kaplarını üst üste dizerek kule olana kadar biriktiren, birisini telefonda konuşurken gördüğünde başka bir alıcı ya da vericiye ihtiyaç duymadan alenen onu dinleyen Kurşuniye Hanım.. Bir süper babaanne… İnsanda hem öfkeyi hem sevgiyi aynı anda hissettiren yegâne insan. Bir çocukluğun temel taşı. Mehmet Bey’in sevgili eşi.

Pandeminin alıp götürerek öbür dünyaya kazandırdığı hasretlik.

Sarılmaların artık bizden olmadığı bu zamanda torunlarının burun sızısı.

Gidişiyle birlikte kötü zamanların duasını bizim için kim edecek endişesini yüreğimizin tam ortasına yerleştiren; yokluğunu saçlarıma aksesuar niyetine taktığım renk renk tülbentleri ile doldurmaya başladığım insan…

Yani Kurşuniye Hanım’ın tülbentleri şimdilerde saçlarımda gezen bir asır…

Yorumlar

0 yorumlar