Ankara Life Dergisi

Cesaretin ve Azmin Timsali; Regina Hosang!

“İstediğiniz kadar maddi gücünüz var olsun istediğiniz kadar başarılara imza atın, o sınır kapandıysa o uçak kalkmayacak!”
“Türkiye benim için dışarıdan değerlendirecek bir konuma sahip değil, benim içimde olanda bir yer.”
Sektörün en büyük müteahhitlerinden hekimlere, avukatlardan sanatçılara kadar bu dergi kelimenin tam anlamıyla bir ‘Ankara Almanağı’ oldu, olmaya da devam ediyor. Bir başka deyişle çeyrek yüzyıldır aralıksız yayın yapan Ankara Life Dergisi’nden kimler geldi, kimler geçti desek yalan olmaz. Lakin bu ay öyle bir ismi sayfalarımıza taşıyoruz ki, tam altı sayfa boyunca okumaya doyamayacaksınız. Hem hayat hikayesi hem de kariyeri ile altı sayfalık bu dev röportajı bir solukta okuyacağınıza eminiz…

Regina Hosang’ın röportajı kuşkusuz Ankara Life Dergisi’nin en ilginç ve en çarpıcı söyleşilerinden biri. 1979 doğumlu. Rusya Federasyonu’na bağlı Kabardey Balkar Özerk Cumhuriyeti’nin Terek kentinde dünyaya geldi. Kendisi tam bir eğitim aşığı. Okul hayatına ilköğretim sonrası Nalçik’de yer alan KBGU’de Alman Dili ve Edebiyatı okudu. Devamında Nalçik kentinde yer alan Sağlık Koleji’nde Baş Hemşirelik, doğduğu yer Terek’te ise bir yıl muhasebe okudu. Şimdilerde ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne hazırlanıyor. Tam 6 dil bilen Regina Hosang, İngilizce, Rusça, Türkçe, Çerkesçe, İtalyanca ve Almanca biliyor. Bir taraftan da Japonca ve Arapça öğrenen Hosang bu sayede yabancı yayınları çok daha rahat takip edebildiğini belirtiyor.

2005 senesinde İsviçre’den geldiği ülkemizde önce dilimizi öğrenen Regina Hosang, Ankara’da kurduğu reklam ajansıyla sektöre oldukça hızlı bir giriş yaptı. ZER Global markasıyla kentin en saygın şirketleriyle çalışmaya başlayan genç girişimci, Rusya ve Avrupa pazarında edindiği vizyonu Ankara’ya getirdi. Temmuz ayında Türkiye’nin en çok okunan yerel yayını Ankara Life Dergisi’ne kapak röportajı verecek olan Ragina Hosang’ın, Türkiye’de verdiği ilk röportajını az sonra okuyacaksınız…
Aradığı Huzuru Türkiye’de, Yuvayı Ankara’da Buldu
“Bir insan nasıl ve neden ayrılır ki vatanından? Doğduğu, doyduğu, kökleriyle bağlı olduğu topraklardan… Belki sevdiklerini, eşini, dostunu geride bırakıp; belki onları da alıp yollara düşmek, kolay mı? Dilini konuşamadığı, insanlarını tanımadığı, havası suyu nasıldır bilmediği bir ülkeye gitmesi gerekecek kadar büyük ne ayırabilir, nasıl bir mecburiyet koparabilir insanı yuvasından? Ya da nasıl bir sebep? Doğduğu yeri seçemez insan ama yaşayacağı yeri seçebilir. Kiminin mecburiyetleri, kiminin tercihleri belirliyor yerini. Kimi doğduğu yerde kimi doyduğu yerde kalıyor” Gazeteci Ferhan Petek ne güzel betimlemiş değil mi ‘gurbette yuva kurmayı.’ Regina Hosang’ın hikayesi de işte böyle bir sevda ya da işte böyle bir zorunlulukla şekillenmiş.
Başkentin marka yayını Ankara Life Dergisi’ne konuşan ZER Global Reklam Ajansı sahibi Regina Hosang, Ankara Life’a verdiği röportajda dünyanın birçok kentinde yaşadığını fakat Türkiye’nin kendisi için son derece farklı olduğunu söylüyor. Ülkeye ilk geldiği şehrin İstanbul olduğunu belirten Hosang, kente ilk geldiğinde gözyaşlarına hakim olamadığını vurguluyor. Çocukluğunun geçtiği Terek kentinde Türkiye’yi merak ederek büyüdüğünü belirten Hosang, Türkçe’yi de kişisel merakı sebebiyle kendi kendine öğrendiğini açıklıyor. Özellikle Türkçe kitapların dili öğrenmek için büyük katkı sağladığını da sözlerine ekleyen Regina Hosang, ilk okuduğu kitabın Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanı oluğunu sözlerine ekliyor.

Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu?
Türkiye benim için her zaman ayrı bir öneme sahipti. Gezip görmediğim bu ülkeye karşı içimde hep bir sıcaklık hissediyordum. Aynı zamanda merak etmemle birlikte 2005 senesinde ilk olarak İstanbul’a geldim. Hissettiklerim beni yanıltmamıştı. Şehri gezip, incelediğimde içimdeki duygu seline daha fazla dayanamayıp gözlerimden akıtmıştım. Sizlerin misafirperverliği, ortamın renkli cümbüşü, her şeyiyle buraya ait olduğumu söylüyordu. Ardından burada hayatıma devam edeceğime karar vererek hemen dilinizi öğrenmeye başladım. Bunun için ekstra bir kursa gitmeyip çabamla başarmak istedim. Sonrasında Zer Global adı altında kendi şirketimi kurdum. Şimdilerde ise hukuk fakültesine girebilmek adına C 1 düzeyinde sertifika almak için kursa gidiyorum.

Başka bir ülkede yaşamak ciddi bir karar. Bu cesaretinizin kaynağı nedir?
Her şeyden önce merak duygusu yüksek bir insanım. Araştırmak, öğrenmek, öğrendiklerimi eyleme geçirmek benim için inanılmaz bir zevk. Sırf bu özelliğimden dolayı dünyanın çoğu yerini gezdim. En uzun İsviçre’de bulundum, yaklaşık 17 sene kadar. Orada bile hem okudum hem çalıştım. İnsanları, yaşam koşullarını, kültürlerini hepsini gözlemledim. Gittiğim her yerde bu özelliğimi devam ettirdim. En son durağım Türkiye oldu. Çünkü o kadar şey yaşayarak öyle tecrübeler edindim ki, başta da söylediğim gibi burayı kendime yakın buldum, bir nevi evim bildim.

Türkçe öğrenmek zor muydu? Başka hangi dilleri biliyorsunuz?
Dilinizi öğrenirken asla yabancılık çekmedim, aksine büyük bir merakla kolayca öğrendim. Türkçe bana göre en kolay dillerden bir tanesi, sanırım bunun sebeplerinden biri de ülkeye karşı duyduğum sempatiden kaynaklanıyor. Hatta ilk okuduğum roman Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı eseri oldu. Başka hangi dilleri biliyorum sorusuna gelecek olursam; İngilizce, Rusça, Çerkesçe, İtalyanca ve Almanca olmak üzere toplam 6 dil biliyorum. Aynı zamanda Japonca ve Arapça öğrenmeye başladım. Bu kadar çok dil biliyor oluşumun en büyük faydası ise yabancı yayınları rahat bir şekilde takip edebiliyor oluşum.

Neden Ankara?
Açıkçası kendimi doğduğum yer olan Terek’te bile bu kadar rahat hissetmiyorum. Burası benim memleketim, toprağım gibi. Ankara benim için neden tercih sebebi sorunuza istinaden şunu söyleyeyim; öncelikle her şeyiyle kültürünüz… Yemekleriniz, tarihi yerleriniz, insanların samimiyeti ve birbirine olan bağlılıkları cezbetti. Kendimi burada evimde gibi hissediyorum. Mesela İsviçre’de tam 17 sene yaşadım. Orada istediğim anlayışı göremedim. Ama Türkiye öyle mi? Cennet gibi bir ülke, gezmediğim yer kalmadı fakat Ankara gibisi yok.

Artık Ankaralısınız. Ankara’nın ya da Ankaralı olmanın hangi yönlerini seviyorsunuz?
Evet, Ankara benim için bambaşka bir şehir. Elbette İstanbul’u es geçemem ama buranın havasından mıdır nedir bilmiyorum sakinliği bana çok iyi geliyor. Bir oğlum var beraber yaşadığım. Aslında onun için daha çok tercih sebebim oldu. Onu Alman okuluna göndermek istedim, İstanbul’da da vardı fakat dediğim gibi sakinliği, hayat koşulları açısından bir tık rahatlığı bana kendini sevdirmeye yetti.

Ankara’da nelerle ilgileniyorsunuz?
Burada ZER Global adında bir medya şirketi açtım. İçerik açısından medya prodüksiyon, e-ticaret, sağlık, uzaktan eğitim alanlarında faaliyet gösteriyoruz. Bunun haricinde bolca gezip, gözlem yapıp bu şehre dair yeni şeyler öğreniyorum.

Peki, Regina Hosang bir gününü nasıl değerlendirir?
Bir günüm geçirmiş olduğum önceki güne asla benzemiyor desem yeridir. Elbette gün içinde sporumu yapar, görüşmelerimi gerçekleştiririm. Gün sonunda muhakkak bir köşeye çekilir zihnimi, bedenimi dinlendiririm. Ancak insanız en nihayetinde, her an modumuz aynı kalmıyor yeri geliyor stresli yeri geliyor rahat oluyoruz. Benimki de o hesap, bir bakarsınız ciddi bir bakarsınız oldukça neşeli yapıya bürünmüşüm.

Yapmaktan keyif aldığınız aktiviteleriniz neler?
Poligona gidip atış yapmayı çok seviyorum, aynı zamanda keskin nişancıyım. Bunun yanı sıra ata binmeyi seviyorum. Yine yemek yapmak benim için ayrı bir aktivite, yaparken deşarj oluyor vücudum bundan dolayı pek çok dünya mutfağıyla da ilgilenirim. Birçok çeşit dener, kendimi bu alanda da geliştiririm.

Ankara’da gezmekten hoşlandığınız yerler var mı?
Tarihi yerleri görmeyi, bunlar hakkında bilgi edinmeyi ve bilgilerimi çocuğuma sunmayı çok seviyorum. Yalnız şunu belirtmek istiyorum; gezip gördüğüm yerleri görselleştirmek bana göre değil, hoşuma gitmiyor anda kalmak benim için daha önemli. Doğayla iç içe olmak daha kıymetli. Favori yerimden bahsedecek olursam elbette Eymir Gölü. Yürümek zaafım ve en güzel yürüme aktivitesini de orada gerçekleştiriyorum, içime huzur doluyor.

Peki gittiğiniz yerler hakkında öncesinde araştırmada bulunuyor musunuz?
Asla, tavsiye üzerine hiçbir yere gitmem. Sadece bulunduğum ortamın servisine, ilgisine, alakasına ve temizliğine bakarım. Bu özelliğim de İsviçre’de okurken bir dönem garsonluk yapmaktan kaynaklanıyor, bu konuda bana çok şey kattı.

Ne tarz müzikler dinlemekten hoşlanırsınız?
Kafkasya’da doğup büyüdüğüm için 17 sene halk oyunu oynadım. Bundan dolayı daha çok yöresel tarzları seviyorum ancak genele vurduğumuzda bu durum moduma göre değişiyor.

Aynı zamanda dövüş sanatıyla da ilgileniyorsunuz. Spora başlama merakınız nasıl oldu, özel bir sebebi bulunuyor mu?
Çocukken abimin kendimi savunmak adına yönlendirmesiyle gerçekleşti. Özel bir nedeni bulunmuyor, ancak iyi ki de yönlendirmiş hala büyük bir keyif alıyorum. Ankara’da da yine oğlumla birlikte yazıldım beraber sporumuzu yapıyoruz.

Peki anne-oğul ilişkinizin nasıl olduğunu sorsak neler söylersiniz?
Bir zamanlar Japon bir psikoloğa gitmiştim, onun bir sözü vardı. ‘Çocuk cezalıysa, evden çıkamazsın derseniz, dışarıyı daha cazip hale getirirsiniz.’ diye. Psikoloğun bu sözünü çok haklı buldum. Ben de çocuğuma yanlış bir şey yaptığımda yasaklama getirmiyorum. Aksine onay veriyorum ki onu cazip bir seçenek olarak görmesin. Çünkü en değerli ve güvenli yer insanın evidir. Ben ona yasak koyarsam bu sefer soğutmuş olurum. Bu yüzden çocuğun yaptığı yanlış şeye karşı sevgiyi ayırt etmek çok önemli. Bu sebepten dolayı aramızdaki ilişki birbirimize olan saygı ve sevgi çerçevesinde şekillenerek oluyor. Onun istediği bir şeyi ben de yapıyorum ya da ortak bir karar alarak ilerliyoruz. Daha çok birbirimize rol model oluyoruz diyebilirim. Ben onunla her aktiviteyi gerçekleştiririm, asla hayır demem. Yeri gelir oyun arkadaşı yeri gelir öğretmeni yeri gelir anne babası olurum. Buz pateni, havuz, akvaryum gibi sosyal etkinliklere yine beraber katılırız.

Biliyorsunuz ki uzun bir kapanma dönemi geçirdik. Siz pandemi sürecinde nasıl vakit geçirdiniz?
Bana çok iyi gelen bir dönemdi, o zamanlar İsviçre’deydim. Pandemi bana sabırlı olmayı öğretti, çünkü normalde çok sabırsız bir yapım vardı. Evde vakit geçirmekten hoşlandığım için bu süreçte eğitimlerime yoğunlaştım, böylelikle benim nezdimde verimli geçen bir yıl oldu. Aynı zamanda şunu öğretti; istediğiniz kadar maddi gücünüz var olsun istediğiniz kadar başarılara imza atın, o sınır kapandıysa o uçak kalkmayacak!

Yabancı uyruklu biri olarak Türkiye’ye karşı bakış açınızı sorsak, neler söylersiniz?
Yönelttiğiniz soruya hiçbir zaman tam anlamıyla cevap veremeyeceğim. Çünkü Türkiye benim için dışarıdan değerlendirecek bir konuma sahip değil, benim içimde olanda bir yer.

Dijitalleşen dünyada iş hayatındaki çalışma koşullarında da farklılıklar olmaya başladı. Daha çok online’a dökülen görüşmelerin medya sektöründe yer alan biri olarak bakış açınızda nasıl bir konuma sahip olduğunu sorsak neler söylersiniz?
Her ne kadar medya sektöründe yer alsak da dijitalleşen dünyada online görüşmeleri sağlıklı bulmuyorum ve bir gün eski düzene yeniden geçeceğimize inanıyorum. Çünkü bana göre etkili görüşme yüz yüze olandır. Kalpte olan yüze yansıdığından daha samimi geliyor. Evet, dijitalleşmek, ilerlemek güzel ancak burada kaybolmamak önemli.

Geleceğe yönelik bir planınız ya da hedefleriniz var mı?
İş hayatımda en iyi yerlere gelmek istiyorum ve buna dair tüm gayretimle çalışıyorum. Kaliteli ve insani yönde ilerlemek amacım. Bunun dışında kadına, çocuklara, eğitime değer veren sosyal projeler içerisinde bulunuyorum ve bulunmaya da devam edeceğim.

Yorumlar

0 yorumlar