Güzellik Sektöründe Tüketici Hakları: Sağlık Riski ve Hukuki Yükümlülükler!
Son dönemde sosyal medyanın giderek yaygınlaşmasıyla, kişilerin sosyal ortamda hiç temas etmedikleri insanların hayatlarına dair bilgi sahibi olabilmeleri ve dünyanın farklı noktalarında gerçekleştirilen uygulamaların saniyesinde herkes tarafından görülüp talep ediliyor olması, hizmet sektöründeki değişimi hızlandırdı. Her geçen gün giderek artan taleplerin belki de en fazla yer aldığı alan ise güzellik sektörü oldu. Bunun en büyük sonucu olarak, aslında hekim kontrolünde ve gerekli yeterliliklere sahip poliklinik niteliği taşıması gereken merkezlerde yapılması gereken birçok sağlık işleminin, güzellik salonlarında çok daha ucuz fiyatlara ancak ehil ve yetkili olmayan kişilerce yapılmasına yol açtı. Son derece riskli ve kişinin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek, gerekli hijyen ve yeterlilik koşullarının sağlanmadığı yerlerde gerçekleştirildiğinde, esasen iyi hissetmek ve daha güzel görünmek adına yaptırılan bu işlemler, tüketicilerin kâbusu haline geldi. Peki, bu hizmetten faydalananlar olarak olası bir mağduriyet halinde haklarınızın neler olduğu hususunda ne kadar bilgi sahibisiniz? Bu işlemlerin gerçekleştiği güzellik salonları hakkında neler biliyorsunuz? Hukuken güzellik salonlarında hangi işlemlerin yapılmasına izin veriliyor? İşbu yazımızla, bu hizmet sektöründe uygulamada karşılaşılan sorunlara değinmekte ve bu alana ışık tutmayı ve hizmet alan kişileri bilgilendirmeyi amaçlamaktayız.
Yazımızda sürece dair hukuki açıklamalar yapmadan önce, güzellik salonu ve yalnızca hekim kontrolü ile yapılması mümkün işlemler için açılan muayenehane/poliklinikler arasındaki farkı anlatmamız gerekmektedir. Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik ile güzellik merkezleri statüsü ortadan kaldırılmış olup, güzellik sektöründe çalışma yapan yerler; güzellik salonları ve poliklinikler olarak ikiye ayrılmıştır. Keza, ilgili yasal mevzuat ile sınırları son derece belirlenmiş olan bu ayrım, ileride doğması muhtemel uyuşmazlıklara ilişkin olarak da yol gösterici niteliğe sahiptir. Güzellik salonları, sağlık kuruluşu statüsünde olmayan, cilt bakım hizmetleri, saç kesimi, saç şekillendirmesi, manikür, pedikür, makyaj gibi tıbbi bir işlem gerektirmeyen hizmetleri tüketicilere sunabilecek olan tesis olarak kabul edilirken, bu işlemler dışında kalan işlemlerin muayenehane ya da polikliniklerde yapılmasına izin verilmiştir. Güzellik salonları, işlemler sırasında yeterli belgeleri ve eğitimi almış olan güzellik uzmanı olarak değerlendirilen bir mesul müdürün varlığında hizmet verebilirken, bu işlemler için açılan muayenehane/polikliniklerde ise hekim bulundurulması ve işlemlerin hekim gözetiminde yapılması zorunludur. İlgili yönetmelikte belirtilen koşullar sağlanarak kurulan sağlık kuruluşlarında yalnızca tıbbi işlemlerin yapılmasına izin verilmiştir. Dolayısıyla, kişilerin sağlığı açısından birçok işlemin hekimler tarafından ve gerekli şartların sağlandığı polikliniklerde yapılabilmesi gerektiğinden, güzellik salonlarında bu işlemlerin yapılabilmesi fiilen de hukuken de mümkün değildir. Bir güzellik salonunda hekim kontrolünde işlemlerin yapıldığı taahhüt edilmiş olsa dahi, işlem yapılan yer İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’e göre güzellik salonu statüsünde kurulmuş ise tıbbi nitelikte olan hiçbir estetik işleminin yaptırılamayacağının bilinmesi gereklidir.
Ancak uygulamaya baktığımızda, hekimler tarafından yapılması gereken birçok işlemin, birkaç haftalık eğitimler sonucunda verilen “Güzellik Uzmanı” sıfatına haiz kişiler tarafından yapıldığını, bu uygulamaların riskleri konusunda tüketicilerin yeterince bilgilendirilmediğini ve kişilerin sağlık verilerinin hukuka aykırı olarak işlendiğini görüyoruz. Bu noktada, anılan işletmeler tarafından, işlem öncesinde tüketiciler tarafından detaylı olarak okunmayan “Onam, Onay Formu” gibi belgeler imzalatılarak her türlü bilgilendirmenin yapıldığı ve riskler konusunda bilgilendirme yükümlülüklerinin ifa edildiği ve hatta oluşabilecek riskler konusunda sorumlu tutulamayacaklarına ilişkin ibarelerin yer aldığı birtakım evraklar imzalatılmaktadır. Sonrasında ise bu evraklardaki hükümler doğrultusunda oluşabilecek zararlardan sorumlu tutulamayacakları iddia edilmektedir. Öncelikle, bu şekilde düzenlenen onam formlarının birçok hükmünün hukuken geçerli olmadığını belirtmekle birlikte, esasen yasal olarak yapılması mümkün olmayan işlemlerin bu usulle hukuka uygun hale gelmeyeceği de aşikardır.
Tüm bu süreçte, hukuk düzenimizde “tüketici” olarak değerlendirilen kişiler, öncelikle bilinçli bir tüketici olarak işlem öncesinde kendi sağlıklarını ve vücut bütünlüklerini korumak için hizmet aldıkları işletmelerden deri altına müdahale, botoks, lazer uygulamaları gibi işlemleri yaptırmaları halinde bu işlemleri yapacak olan personelin işlem yapmaya yeterliliğinin olup olmadığını sorgulamalı, kendilerine imzalatılan formların içeriklerini detaylı olarak incelemeli ve işlem hakkında detaylı olarak bilgilendirilme isteğini karşı tarafa iletmelidir. Her ne kadar tıbbi işlemlerin gerekli eğitimleri almış hekimler tarafından gerçekleştirilebileceği belirtilmişse de, hekimler tarafından gerçekleştirilen işlemlerde dahi istenmeyen sonuçların meydana gelebileceği görülmektedir. Burada, uygulama hatası söz konusu olabildiği gibi bazı alerjik semptomlar sebebiyle kişiden kişiye değişen tepkilerin de görülebileceği unutulmamalıdır. Bu sebeple, öncelikle tüketiciler kendi kronik hastalıkları ve alerjileri konusunda bilgi vermeli ve işlemin tüm riskleri hakkında detaylı olarak bilgi almalıdır. Ancak, her ne sebeple olursa olsun güzellik amacıyla yaptırılan işlemler neticesinde, öncelikle vaat edilen işlem ile gerçekleştirilen işlemin farklı olması, işlem neticesinde farklı komplikasyonlar yaşanması ve tüketicinin vücudunda işlem öncesi ile ayırt edilebilecek düzeyde olumsuz anlamda değişiklikler meydana gelmesi halinde, hukuken zarar olarak değerlendirilen rizikonun meydana geldiği kabul edilmelidir.
Hangi sebeple olursa olsun, güzellik salonları veya merkezlerinde gerçekleştirilen işlemler sonucunda vücudunuzun zarar görmesi halinde, öncelikle işlem için verilen ücret, bu zararın giderilmesi için harcadığınız tedavi, ilaç ve diğer tüm giderler maddi zararlarınızı oluşturmaktadır. Bu esnada, vücudunda kalıcı hasar meydana gelen tüketicilerin, içerisinde bulunduğu psikolojik travmayı atlatabilmeleri için aldıkları profesyonel destek giderlerinin dahi maddi zararlar kapsamında işlemi uygulayan kurumdan istenebileceği unutulmamalıdır. Ancak, burada zararın varlığının tek başına bir tazminat yükümlülüğü ortaya koyduğunun da düşünülmemesi gerekmektedir. Oluşan zararın, aynı zamanda kusurlu bir davranış neticesinde meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bu kapsamda, işlemi yapmaya ehil olmayan bir kişi tarafından işlem yapılması halinde, her halükârda kusurun var olduğu; ancak işlemin ehil bir kişi tarafından yapılması halinde ise meydana gelen zararın bu kişinin kusurlu davranışı neticesinde gerçekleşmiş olması gerektiği belirtilmelidir. Örneğin, meydana gelen zararın hekimin kusurlu davranışları neticesinde meydana gelmediğinin açıkça ortaya konulması halinde herhangi bir tazminat yükümlülüğünden bahsedilemeyecektir. Ancak, bir hekim tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir işlemin ehil olmayan bir kişi tarafından yapılmış olması halinde, bu durumun dahi tek başına kusurun varlığını ispatlayacağı kanaatindeyim.
İşlem ve işlem sonrasında meydana gelen tüm zararların tazminini amaçlayan maddi tazminat taleplerinin yanı sıra, süreçte yaşanan üzüntü, elem ve kederin karşılığı olarak, bir başka deyişle manevi yıpranmanın karşılığı olarak manevi zararlar da ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kişilerde meydana gelen zararlar nedeniyle özgüven kaybı, anksiyete gibi psikolojik tanı ve tedavi sürecinin de başladığını görüyoruz. Dolayısıyla, tüketicilerin manevi dünyasında meydana gelen zararların da tazmini önemli bir husus arz etmektedir. Manevi tazminat miktarının dava esnasında arttırılamaması sebebiyle, manevi tazminat miktarının dava öncesinde belirlenmesi de oldukça önem arz etmektedir. Keza, bir başkasının iç dünyasında yaşanan üzüntü ve psikolojik yıkımın parasal karşılığının belirlenmesi son derece zor ve subjektiftir. Zararın büyüklüğü, tüketicinin yaşı, mesleği, sağlık problemleri gibi birçok değişken bir arada değerlendirilerek hesaplama yapılmalıdır.
Yazımızda, şimdiye kadar güzellik merkezi/salonlarında yapılan işlemler neticesinde bir zararın meydana gelmesi halinde bu zararın tazmini için açılacak olan tazminat davasına ilişkin birtakım bilgiler verilmiştir. Ancak, hukuk yargılamasından ayrı olarak süreçte işlenen birtakım fiillerin ceza hukukunun konusunu oluşturabileceği de unutulmamalıdır. İşlemin personel kusuru, kullanılan teknik aletlerin arızası, bakım ve onarımının eksik yapılması, kişilerin sağlık öykülerine riayet edilmeksizin işlem gerçekleştirilmesi sonucunda kişinin vücudunda kalıcı izler meydana gelebilmektedir. Bu noktada, Türk Ceza Kanunu’nda 89. maddede düzenlenen “Taksirle Yaralama” suçunun somut olayda gündeme gelebileceği unutulmamalıdır. Failin (işlemi yapan personel veya sorumluların) meydana gelmesi öngörülebilir olarak değerlendirilebilen bir sonucu öngöremeyerek, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi ile taksirle yaralama suçunda kanunun aradığı şartların oluştuğu kabul edilmektedir. İlgili kanun metni uyarınca, “Başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,” olarak tanımlanan failin 3 aydan 1 yıla kadar cezai sorumluluğu da bulunmaktadır.
Görüleceği üzere, son derece ciddi sonuçları ve sorumluluğu bulunan bu süreç, zararın meydana gelmesinin öncesinde ehil ve yetkili kişi ve kurumlarla iletişime geçilmesi ile önlenebilecekse de, zararın meydana gelmesinden sonra uzun ve meşakkatli bir hukuk sürecine konu olmaktadır. Ülkemizde, özellikle son yıllarda bu alanda yaşanan gelişmeler neticesinde dava sayılarında da aynı oranda artış meydana geldiği görülmektedir. Bu sebeple, uygulamada birçok içtihat gelişmiş ve somut olaya göre (kişinin cilt tipi, kıl tipi, hormon vs. kişisel özelliklerine göre) iş yerlerinin kusur durumları tartışılır hale gelmiştir. Bu durumda, tüketici haklarını bilmeden ve profesyonel yardım almadan hukuki süreç başlatıldığında beklentinin karşılanamadığını görmekteyiz. Tüketici/ hizmet alan kişilerin konu hakkında detaylı araştırma yapmasını ve mutlaka profesyonel destek ve hizmet almasını tavsiye etmekteyim.
Yorumlar
0 yorumlar