Her Çocuk Yıldız Doğar!
Ankara Life Dergisi ekibi olarak sanatın her türlüsüne aşığız. İşini aşkla ve özveriyle yapanlar ayakta tutuyor bu sektörü. Bu sebepten ötürü sizleri pek çok yeteneğin keşfedilmesine katkı sağlayan, aynı zamanda eğlenceli bir hale döken Mondrian Sanat Stüdyosu ile buluşturmak istiyorum. Mondrian Sanat Stüdyosu Kurucusu Gamze Kartal’a merak ettiğimiz sorularımızı yönelttik. Keyifli okumalar dilerim.
Gamze Kartal kimdir? Mondrian Sanat Stüdyosu hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Böyle bir eğitim yeri açma fikriniz nasıl ortaya çıktı?
1987 yılında Kastamonu’da dünyaya geldim. Ben de her çocuk gibi önüme gelen her şeyi karaladım, boyadım, sanki dünyanın en başarılı ressamıydım kendimce. Hal böyleyken başka bir alana yönlendirilmem pek mümkün görünmüyordu. Hatta kulağıma gelen minik fısıltıları anımsıyorum; “Büyüyünce geçer, hemşire olur, doktor olur, şimdilik karalasın bir şeyler.” içimdeki yaratma sancısı devam edince, pek de tahmin ettikleri gibi olmadı lisede Grafik Tasarım Bölümü’ne girdim. Üniversitede sinemaya olan tutkumu duyan bölüm hocam hem kulübü hem de kendimi daha da geliştireyim diye beni kulüp başkanlığına yönlendirdi. Böylece sinema alanında da hem eğitim aldım hem de eğitim verdim, güzel bir etkileşim oldu. Zamanla beni asıl mutlu eden şeyin işin mutfağında yer almak olduğunu fark ettim. Fakat merak ettiğim bir şey daha vardı, o da okullardaki resim derslerinde bir eğitimci olarak yer almanın nasıl bir şey olduğuydu. Çocuk psikolojisini yakından gözlemlemek istiyordum. Bu sebeple tüm kademeleri anlamak için dört yıl boyunca bir eğitim kurumunda öğretmen olarak çalıştım. Çocuklarla birlikte olmak, onlarla vakit geçirmek beni beklediğimden daha çok mutlu etti fakat sınıftaki öğrenci sayısının çokluğu, ders sayısının azlığı ve müfredata bağlı kalma zorunluluğu çocukların yaratma sürecini istediğimiz gibi yönlendirmemize çok izin vermiyordu. Bu süreçte bir de şunu fark ettik ki; aileler eskisine göre daha bilinçliydi, bu da bizim için büyük bir avantajdı. Yıllardır edindiğimiz tecrübeler, yaptığımız araştırmalar sonucunda artık stüdyoyu açmak için doğru zamanın geldiğine karar verdik. Stüdyoyu öncelikli olarak bir gelir kaynağı değil; keyifle hayallerimizi gerçekleştirdiğimiz, sanata gerçekten ilgi duyan, desteklenmeye ihtiyacı olan çocuklarımızla birlikte olduğumuz bir çatı olarak görüyoruz. Aslında daha önce de dediğim gibi bu benim yıllar öncesinde çıktığım bir yolculuktu. Doğru yol arkadaşlarını, yani stüdyomuzun eğitmenlerini seçebilmek için pek çok eğitim almıştım. Başlarken ise hocam Gülşen Korkmaz Kaya’nın desteğini aldım. Beş öğrencimiz olmasına rağmen kısa sürede sayımız kontenjanımızı aştı. Günden güne ismimiz duyuluyordu, çeşitli eğitim kurumlarından workshop teklifleri almaya başladık. Yetişkinlere özel workshoplar da başlattık. Şarap eşliğinde seramik etkinlikleri, bireyleri kaos ve monotonluktan uzaklaştıran bir liman yarattı. Sonuçlara bakılırsa birçok kişinin buna ihtiyacı varmış.
Peki bizi diğer kurslardan ayıran, bu kadar çabuk büyümemizi sağlayan nedir?
Pek çok eğitmenimiz olmasına rağmen çocuklarla daha iyi ilgilenebilmek için en fazla on kişilik öğrenci grupları halinde çalışıyoruz. Öğrenci ilk bir aylık kurda sanatın yedi dalından hangi alana girdiyse, o alanın farklı dallarından azar azar keşif yaptırıyoruz. Böylece hem çocuk için hem de biz yatkın olduğu alanı daha net görüyoruz ve o daldan çalışmaya devam ediyoruz ve uzmanlaşmasını sağlıyoruz. “Çocuktur, uzmanlaşamaz.” demiyoruz. Aynı zamanda sanat dallarında keşfe çıkarken sosyalleşmeleri adınada birçok projeye birlikte imza atıyoruz. Çocuklar kardeş okullarımız için alışılmış kitap toplama haricinde sanat açısından birbirlerine destek oluyorlar ve böylece sosyalleşmelerini de sağlıyoruz. Bu alanda drama kısmında unutmamak lazım grup planlaması, grupla karar verme, çözümler üretme işimizi daha da kolaylaştırıyor. Bu nedenle yetişkinler ve çocuklar için drama alanında da çalışmalara ve yeni projelere başladık. Bununla birlikte sahne korkusu olan çocuklarımız için özel projeler oluşturmaya devam ettik. Mesela oyunculuk dersleri verip hadi bakalım sahne korkusunu yenme zamanı diyerek çocukları sahneye çıkarmıyoruz. Onların korkularını yenmeleri için öncelikle performanslarının kendilerine izletilmesini sağlıyor, çekimler yapıyoruz. Sonuç olarak yine aileler performans izlemek için toplanıyor fakat sahne performansı yerine sinevizyon gösterileri ile çocukların oynadağı kısa filmleri izletiyoruz. Sonuçta aynı alkışı film gösterimi sonrasında da alan çocuk, sahnede kaygıyla titremek yerine güven içinde gururlanıyor ve bir sonraki aşamaya hazırlanmış oluyor. İçine kapanık, iletişime kapalı görülen birçok cevher; sanatın farklı dallarıyla kendini ifade etmiş oluyor.
Yorumlar
0 yorumlar