Ankara Life Dergisi

Hüseyin Yıldırım

Ressam Hüseyin Yıldırım’ı tanıyalım…

-1972 yılına Mersin/Anamur’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Antalya’da tamamladım. 1992 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne girdim. 1996 yılında mezun oldum. 22 yıldır resim öğretmenliği yapıyorum. Halen Gaziantep GTO Güzel Sanatlar Lisesinde Resim Öğretmenliği görevimi sürdürmekteyim. Resim çalışmalarıma da ara vermeden devam etmekteyim.

Sanatı ve sanatçıyı nasıl tanımlarsınız?

-Duygu, düşünce, fikir, tasarım ve hayal gücü gibi duyulardan faydalanılarak ortaya çıkan anlatım biçimine sanat denir. Sanat, kişinin kendine göre gördüğü, algıladığı hissettiği durumları kendi iç dünya duyarlılığıyla yeniden yorumlamasıdır.

Sanatçı ise duygu, düşünce ve algıladıklarını içtenlikle sanatsal ifade araçlarını kullanarak özgün bir bakış açısı oluşturabilen bu anlamda eser üreten kişidir. Yaratıcılık ve özgünlük sanatçının tanımında en önemli iki faktördür. Sanatçı geçmişten günümüze insanlığın dünden bugününe yaşantısını ve çağın gelişimini çok iyi takip etmelidir. Eserleri ufuk açmalı farklı çağrışımlarla yaratıcı bir tavır ortaya koymalıdır.

Kadın, deniz, lotus çiçeği, kelebek, ay ve güneş, antik yapılar gibi anonim imgeleri resimlerinizde kullanıyorsunuz. Bu imgeler sizin ne ifade ediyor?

-Son dönem resimlerimde peyzaj içinde kadın, su, kelebek, lotus çiçeği vb. unsurları resimsel plastik bir tavırla ele almaktayım. Kadın tarih boyunca resme konu edilmiştir. Çoğu zamanda cinselliği vurgulanmış erotik bir unsur olarak aktarılmıştır. Benim resimlerimde kadın dış görünüşten ziyade iç güzellik, ruh güzelliğiyle ele alınır. Kadının ruhsal olgunluğu ve bilgeliği meditatif bir sakinlikle vurgulanır. Kadının yüceltildiği, asilliğiyle yıllardır hak ettiği değer olgusunun ona iadesi gibidir. Genellikle doğa içinde suda karşımızda belirir. Lotus çiçeği, düşsel yolculuğun tamamlayıcı imgesidir. Lotus çiçeği bataklıklarda yetişir. En temiz bitkidir. Kendi kendini temizleyen tek bitkidir. Tarih boyunca en çok kullanılan imgelerden biri olan lotus çiçeği ruhsal arınmayı ve temizliği simgeler. Su hayat, arınma ve durulmayı temsil eder. Güneş her zaman ışığıyla hayat verir. Ruhumuzda açan bir çiçek gibidir. Renkler onun ışığıyla can bulur… Işığın olmadığı bir alem zindan gibidir. Her şey güneşin uyanışıyla hayat bulur. Işık doğudan yükselir.

Bir başka imgede kelebektir. Kelebek, uzak doğuda gençliği ve dinamizmi simgeler. Eski Yunan’da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimlerin ifadesidir. Kadim bilgelikte kelebek, direkt ruhun sembolüdür. Kelebek ruhun ruhani yolculuğunda bir metafordur. ” Kelebek, içselliğimizle temas kurmak için çıkılan yolculuğun sembolüdür. Resim yüzeyinde kelebeğin hareket yönünü gösteren çizgi şeklinde  iz, bu yolculuğun izidir. Resimlerimde metafizik ve arınmacı bir doğu felsefesi dikkati çeker. Sakinlik izleyiciyi usulca içine çeker ve herkes kendi düşünü kurmaya başlar.

Çalışmalarınızı “Düşlüyorum” başlığı altında üretiyor ve sergiliyorsunuz. Bunun anlamı nedir?

-Neden ‘’Düşlüyorum’’ ? Resimlerimde ince ince boya katmanlarıyla derinliği güçlendiren bir pentür anlayışı öne çıkar. Farklı yumuşak transparan katmanlar izleyicide farklı algı, ipuçları ve titreşim hissi bırakır. Bu sayede direkt olarak kendi düşünü kuracağı plastik katmanlar oluşur. Sanat eserinin mutlak bir tanımı yoktur. Zaman, mekan vb. kavramlara göre farklı çağrışımlar uyandırabileceği gibi kati bir gerçeği net anlatmaz. Matematik, fizik bilimlerindeki gibi müspet değerler içermez. Sanatçının uzun yolculuğu birçok şeye gebedir. Eser içindeki yolculuğumu keyifle yaparken bir kısım alanlarda izleyicinin özgür düş sahaları yaratmaya çalışıyorum. Eserin söylemi çabuk tükenmemeli, ucu açık hayal alanları olmalı. Bana göre sanatın en güzel yanı bu.  Ben söylemimi plastik elemanlarla ve düşüncemle vurguluyorum. Yarattığım sakinlik etkisinin içinde izleyiciyi düş kurmaya davet ediyorum. Sonuç olarak herkes gizemli düşlere tanıklık ediyor, esere ortak oluyor ve kendi düşünü kurmaya başlıyor. Sanat düşsel olarak paylaşıldıkça çoğalır ve yücelir.

Grup Sanat Galerisi’nde 01-30 Ekim tarihlerinde gerçekleşen serginizden bahseder misiniz?

-Toplum olarak yaşadığımız koronavirüs salgını sürecinde çok zor günler geçirdik. Birçok alandan yoksun kaldık. Böyle bir dönemde bana eserlerimi izleyiciyle buluşturma şansı veren, Ankara’nın seçkin galerilerinden Grup Sanat Galerisi’nde son dönem işlerimi sergilemekten keyif duyduğumu belirtmek isterim. Grup Sanat Galerisi yönetimine bana bu fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Ankaralı sanat izleyicisine sergimize gösterdikleri yoğun ilgiden dolayı teşekkür ederim. Sergi, izleyicilerden çok güzel tepkiler aldı. Aldığım pozitif tepkilerle yeni eserler üretme heyecanı içindeyim.

Özgün resimlerinizle sanat dünyasında kendi perspektifinizi oluşturan bir sanatçısınız. Şimdiye kadar kendinize ait 7 kişisel sergi ve 60’ın üzerinde karma sergide yer aldınız. Bu serüvenden ve başarıyı koruma ölçütünüzden bahseder misiniz?

-Sanat ürettikçe gelişime açık bir eylem. Ürettikçe öğrendiğiniz ve tecrübe ettiğiniz o kadar sürprizler var ki, aslında hiçbir şey olmadığınızı fark ediyorsunuz. Ben kendimi sanatçı adayı görüyorum. Sanatçı olmak öyle yüce bir kavram ki; o sıfatı elde etmek çok zor bir zafer süreci. Ben sürekli açım. Doyuma ulaşmak doydum ve oldum demek bir sanatçı adayının ölümüne neden olacak zehirdir. Bu yüzden bu zehirden kendimi uzak tutuyorum. Sanat cesur ve temiz yürek işidir. İnsan yaşam boyu gezer, görür, algılar ve bunları biriktirir. Tecrübe ve deneyimler böyle gelişir. Bir müddet maymun iştahlı gibidir, resimde her şeyi koymak ister, ne kadar süs o kadar iyidir düşüncesine kapılır. Bir süre sonra fazlalıklarından arınma süreci başlar. Konuyu gerektiği kadar simgeyle anlatır. İşte bu süreçte bir derviş gibi nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemeyeceğinizi doğru analiz etmelisiniz. İşte sanatçı olmakta araf çizgisi bu. Resim yaparken fazlalıklarımdan arınmaya çalışıyorum. Bilgi ve tecrübesine güvendiğim sanatçı hoca ve dostlarımla paylaşımlarım oluyor. Bu yol çok uzun bir süreç, güneşe yönümü döndüm ışığa yürümeyi yeğliyorum. Sanat uğrunda, yana yana pişmeye razıyım; ne kadar pişebilirsem işte o kadar insan olabilirim. Emin olun sanat için yürüdüğüm bu uzun süreçte ben sizlerden daha heyecanlıyım.

Sizi etkileyen sanat eserleri ya da sanatçıları merak ediyoruz… İlham kaynağınız ve idolünüz kimdir?

Sanat tarihinde birbirinden önemli çok sanatçı var. Belli başlı ustaları hepimiz biliyoruz. Rembrandt ‘ın ışığı işleyişine büyülenirim her zaman. Modern resmin bana göre en önemli mimarlarından birisi Paul Cezanne’dir. Doğayı ele alışı ve kübist tavrı müthiş etkilemiştir beni. Türk resminde de Avni Lİfij beni çok etkilemiştir. Sanat adına başyapıt ortaya koymuş o kadar usta sanatçı var ki; saymakla bitmez. Birçok sanatçının farklı yaklaşımından etkilenmemek mümkün mü? Ama asla bir ressamın eserlerini baz alarak öykünmedim benzeme telaşına girmedim.

Sanatçı kimliğinizin yanında eğitimci yanınızı da göz önünde bulundurarak sanat eğitimi hakkındaki fikirlerinizi sormak istiyorum. Çocuk ve gençlerin sanat eğitimi sizce nasıl olmalıdır?

Ben resim yapmanın yanı sıra eğitimciyim. 22 Yıllık eğitimcilik hayatım var. Hala GTO Güzel Sanatlar Lisesinde resim öğretmenliği görevimi sürdürmekteyim. Yaptığım işten keyif alıyorum. Sanat adına istekli olan öğrencilerim üzerinde küçük dokunuşlar yapmak bana huzur veriyor. Türkiye’de sanat uzun yıllar önceki kadar hak ettiği önemi alamasa da günümüzde biraz daha umut verici gözüküyor. Yeni gençlik birçok teknolojik donanımla beraber avantajlı durumda. Fakat bu avantajın bir de dezavantajlı yönleri var. Gençler birçok şeye çok hızlı ulaşıyorlar. Sanatta günümüze kadar birçok teknik çok denendi. Bu kadar hızlı dijital alemde özgün olabilmek ciddi bir mesele. Herkesin hızla tüketildiği, deşifre edildiği bir dönemdeyiz. Yeni sanatçı adayı gençlerin bu süreçte çok iyi bir araştırmacı ve doğru hamlelerle ne oldum delisi olmadan basamakları sabırla çıkmaları gerekiyor. En önemlisi önce evrensel değerlere saygılı, öz kültürünü, kimliğini, kaybetmeden bir insan olmalılar. Sonra sanat mücadelesi vermeliler,  hiç yılmadan pes etmeden bir duruş sergilemeliler. Yeni gençlikte müthiş yetenekler var. Bir de üniversitelerimizin güzel sanatlar eğitimi veren bölümlerinin de sorumlulukları çok büyük. Kuşkusuz bu anlamda müthiş çaba gösteren akademisyenlerimiz var hem kendi yoğun üreten hem de gençlerin üretimini tetikleyen hocalar bunlar. Bu hocaları takdir ediyor ve alkışlıyorum. Bizim fakülte yıllarımızda hocalarımızın sergilerini etkinliklerini takipte zorlanırdık hepsi ayrı efsane isimlerdi. Üzerimde emeği olan o hocalarımın her birinin ellerinden öpüyorum. Lütfen bu söylemime herkes alınmasın. Kişinin sanat geçmişi ve diline bakılmaksızın ya da fazla önemsemeyerek, ALES sınavı, dil sınavından geçmeyi baz alarak sanat bölümlerini kadrolandırırsanız üretmeyen bir kadroyla, gençliğin sanat aşkına ışık olamazsınız; yol gösteremezsiniz. Umarım bu eleştirimizin çığlığı duyulur.                                                                                              

Son olarak Ankara Life Dergisi ve okuyucularına mesajınız nedir? Ankara’nın güzide dergilerinden Ankara Life Dergisi ve yönetimine bana bu söyleşi şansını verdikleri için çok teşekkür ederim. Umarım Ankara Life Dergisi’nin seçkin okuyucularına güzel bir söyleşi yapabilmişizdir. En yakın zamanda koronasız günlerde buluşabilmek dileğiyle

Yorumlar

0 yorumlar