Ankara Life Dergisi

Karantina, Hukuk ve Soğanlar

Tam da bu yazıyı yazarken karşımdan geçen delikanlı: Sosyal mesafe standartlarına uygun, eli eldivenli, yüzü maskeli. Kulağında bir kulaklık, havanın 40 derecesine inat ritmik bir şeyler dinliyor olmalı ki, maskesi dışarıdan hızlı hızlı oynuyor. Belli ki ne dinliyorsa “maske altı” eşlik ediyor…

Tüm bu tabloda hiçbir şeyin şaşırtıcı olmayışı, aslında en şaşırtıcı olan diye geçirdim içimden. Hakikatten, 6 ay önce deselerdi ki. Herkes cerrah maskesiyle sokaklarda gezecek ve bu hiç şaşırtıcı olmayacak..” kim inanırdı? “Kadir bile inanmazdı”; diyerek bir hukukçunun karantinasından biraz bahsedeyim bu yazımda..

13 Mart; eve giriş. Çıkış belli değil. Bir kısım dava dosyaları, danışanların türlü türlü işleri ile birlikte başlayan sözde “Home Office” çalışma düzeni, çocuklar ve her gün pişirilmesi gereken tencere tencere yemekler..
Yemekler! Her gün pişmesi gereken, pişirme hızının aksine bir hızda tükenen ve “ Yine mi bitti ya..” dedirten yemekler.. Ve ne pişirirsen pişir doğraman gereken soğanlar.. Öyle ki soğan doğramak bir aktivite, hobi olacak seviyede sık yapılan bir eylem. Bu yaşa kadar ziyadesiyle dilekçe yazan, duruşmalarda beden diline eşlik eden bu ellerin yabancısı olduğu soğanlar, işte bu karantinada en kadim dost, parfüm niyetine sürülesi esans..

13 Mart; Online yaşam başlangıcı. Okullar, dersler, toplantılar.. Doktor kontrolleri, muayeneler.. Konserler, yoga çalışmaları.. Tüm yaşam online oldu bir anda. Duruşmalar hariç, tüm yaşam. Ispanak bile kapımıza online geldi de içeri alamadık. Uzmanlar “Kapınıza ne gelirse fısfıslayın!” dediler.. Dedik ki, ıspanağı da mı? Evet, ıspanağı da! Ispanaktan korkar olduk, hepimiz fısfısladık. Sonra fısfıs şişesini de bir başka şişeyle fısfısladık.. Online ıspanak böylece eve, hudutlardan içeri girebildi fakat her gün soğan doğrama gerçeğini o da değiştiremedi.. Zaman içerisinde ıspanak, semizotu oldu. Mevsimin değiştiğini de böylece anladık.. Ve semizotunu fısfıslayarak devam ettik.

13 Mart; yargıda sürelerin durmasını bekliyoruz, heyecanla. Süreler durmazsa işimiz zor. Nasıl ve ne koşullarda adliyeye gidip duruşmalara katılacağız? Kaygılarımız yüksek, bekleyen işimiz çok, kesin süreler de var.. Ve süreler durdu! Sürelerin durmasıyla birlikte aklımız da durdu. Evin içinde durdukça dilekçe dilinden, mutfak diline evrildik : “Fırına Sürmek”, “Vileda Atmak”, “ Süpürge Tutmak”.. Sürmek, atmak ve tutmak eylemlerini hiç böyle görmemiştik diyerek devam ettik karantinamıza.. Soğanlarsa aynı. Her gün aynı tezgahta doğranmak üzere beklediler..

13 Mart; ailemiz dahil herkesle yabancılaşma başladı. Bırakın öperek merhaba demeyi; sarılmak düşmanımız oldu. Fotoğraflarda kaldı tüm anılar. Arkadan iki kulak yaparak poz vermek bile büyük samimiyetmiş, onu anladık. Sevgi dilimiz sarılmakken; tokalaşamadık bile. Cenaze merasimi yapmak, taziye evi açmak, helva kavurup eşe dosta dağıtmak bile hayal oldu, acımızı yaşayamadık. Hastanede hastamızın başında duramadığımız gibi, “ Ya bize de bulaşırsa!” kaygısıyla savaştık.. O kadar ki en sevdiklerimizden ne kadar uzaksak onları o kadar koruduğumuzu anladık. Ispanağı eve aldık da en sevdiklerimizi alamadık. Uzak kaldık. Sarılmadan, görmeden, görüşmeden durduk. Fısfıslasak bile değişmedi “uzak durma” gereği ve gerçeği. Maskeler de yetmedi, eldivenler de.. Kendi dar çemberimizde döndük durduk. Online sevdik, sevildik, hasret giderdik..

Tek değişmeyen soğanlar oldu.. Her gün doğranan, kokusu ellerden çıkmayan, tüm yemeklere yakışan hele bir de sarımsak olursa tadından yenmeyen soğanlar.. Her doğradığında gözlerden yaş akıtan; arkasında türlü türlü özlemi, hasreti saklayan soğanlar..

Neticede değil mi ki soğan en güçlü antibiyotik; o zaman hepimize soğanlı, sağlık dolu günler olsun..
Sevgiler…

Av. Elif Şahin Taşkın

Yorumlar

0 yorumlar