Ankara Life Dergisi

Prof. Dr. Cem Yücel

Ultrasonografi incelemesi, özellikle yapan doktorun bilgi ve deneyiminine çok bağlıdır!

Günümüzde hastaya ve işlem yapılan dokuya en az zarar veren, hastanede kalış süresini kısaltan, bakımı kolay, genel anestezi ihtiyacı olmadan gerçekleştirilebilen yeni tedavi yöntemleri hızla uygulamaya girmekte. Bu yöntemlerden biri de girişimsel radyoloji. Son yıllarda hızlı ilerleme kaydeden bir yan dal olan girişimsel radyoloji hakkında merak edilenleri Prof Dr. Cem Yücel’e merak edilenleri sorduk.

Girişimsel radyoloji alanındaki uygulamalardan olan ablasyon tedavileri ile yaklaşık 20 yıllık süreden beri uğraşıyorsunuz. Öncelikle akademik kariyerinizden söz eder misiniz?

1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Radyoloji uzmanlık eğitimimi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1991-1996 yılları arasında tamamladım. 1999 yılından 2022 yılına kadar aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yaptım. 2002 yılında doçent, 2007 yılında ise profesör oldum. 2006 yılında ABD’de 6 ay süre ile Thomas Jefferson Ultrasonografi Merkezi’nde bulundum. Halen özel kliniğimde hizmet vermekteyim. Radyoloji alanında özellikle ultrasonografi, renkli Doppler, girişimsel radyoloji ve bunun alt dalı olan ablasyon tedavileri alanında çalışmaktayım. Ayrıca Tıbbi Ultrasonografi Derneği genel sekreteriyim. Radyoloji alanıyla ilgilenen çeşitli ulusal ve uluslararası derneklere üyeyim ve bu derneklerin toplantılarında dersler vermekteyim.

Girişimsel radyoloji nedir?

Girişimsel radyoloji, görüntüleme yöntemleri eşliğinde gerçekleştirilen tanı ve tedavi amaçlı işlemlerin genel adıdır. Bunlar da damar içi(vasküler) ve damar dışı(nonvasküler) girişimler olarak ikiye ayrılır. Tanı koydurucu işlemlere örnek olarak ultrasonografi eşliğinde yapılan tiroid, meme, karaciğer biyopsileri gibi işlemler, tedavi amaçlı işlemlere ise yine ultrasonografi eşliğinde karaciğer absesi boşaltılması, böbreğe tüp takılması(perkütan nefrostomi), ablasyon tedavileri ve anjiografi eşliğinde stent yerleştirilmesi gibi işlemler örnek verilebilir. Bu yöntemler hastaların konforunu artıran, işlem sürelerini ve hastanede kalış sürelerini kısaltan, genellikle organların işlevlerini koruyan, cerrahiye alternatif ya da tamamlayıcı modern tıbbi girişimlerdir.

Ablasyon tedavileri alanında ülkemizdeki öncü hekimlerdensiniz. Bu konu hakkında bilgi verir misiniz?

Ablasyon, sözcük anlamı olarak haraplama demektir. Bizim işlemlerimizde amaç hastalıklı doku, iyi ve kötü huylu tümörlerin harap edilmesidir. Bu da o dokuyu yakarak ya da dondurarak gerçekleştirilir. Yakma yöntemleri arasında radyofrekans, mikrodalga ve lazer sayılabilir. Dondurma yöntemi ise kriyoablasyon olarak adlandırılır.

Ablasyon hangi organ sorunlarında uygulanır?

Karaciğer, böbrek, akciğer, kemik, pankreas gibi organların kanserlerinde, tiroid bezi nodülleri ve küçük kanserlerinde, paratiroid bezi sorunlarında, meme fibroadenomları ve bazı kanserleri ile rahim myomlarında ablasyon tedavisi ile çok başarılı sonuçlar alınmaktadır.

Ülkemizde bu alandaki deneyim sürecini anlatır mısınız?

İlk kez 2000’li yılların başında karaciğer kanserlerinde ablasyon uygulamalarına başladık. Daha sonra 2007 yılında küçük böbrek tümörlerinde de ilk kez kriyoablasyon yöntemini uyguladık. Tiroid nodülleri ve paratiroide yönelik uygulamalara ise ülkemizde ilk kez 2012 yılında tarafımızca başlandı. Bugün, saydığımız tüm uygulamalar, az sayıdaki deneyimli girişimsel radyoloji uzmanları tarafından gerçekleştirilmektedir.

Ameliyatsız tiroid nodülü ablasyonundan söz eder misiniz?

Aslında toplumun yaklaşık yarısında tiroid nodülleri gelişmektedir. Ancak her nodülün tedavi edilmesine gerek yoktur. Nodüller fazla miktarda tiroid hormonu salgılayarak hipertiroidi tablosuna yol açtıklarında, çevre organlara bası yapıp yutma güçlüğü, solunum zorluğu ya da estetik görüntü yönünden sorun oluşturduklarında tedavi edilmeleri gerekir. Ayrıca nodüllerin yaklaşık %5-10’u kötü huyludur. Tüm bu sorunlarda klasik tedavi cerrahi olarak tüm bezin alınmasıdır. Ülkemizde her yıl bu nedenlerle yaklaşık 50.000 hastanın tiroidi cerrrahi yolla alınmaktadır. Ancak cerrahi yapılan hastalar ömür boyu tiroid hormonunu ilaç olarak almak durumundadırlar. Tiroid nodül ablasyonu ise lokal aneztezi eşliğinde, yaklaşık 30 dakika içinde kesi yapılmaksızın gerçekleştirilmektedir. Özel bir iğne ile girilerek ablasyon uygulanmakta yani nodül dokusu yakılmaktadır. Herhangi bir kesi yapılmamaktadır. İşlem sonrasında bölgeye buz uygulanmakta ve kısa bir istirahatten sonra hasta yürüyerek evine yollanmaktadır. Tiroid bezi alınmadığı için işlem sonrasında hormon ilacı kullanılmasına gerek olmamaktadır. Yakılan nodüller bir ayda %30-50, bir yılda ise %60-80 oranında küçülürler. Gerekli durumlarda işlem tekrar edilebilir. 1 cm’den küçük çapa sahip tiroid papiller kanserleri de aynı yöntemle başarı ile tedavi edilmektedir. Ayrıca kalsiyum metabolizmasını bozan paratiroid sorunları da ablasyon yöntemi ile tedavi edilebilir.

Memede de ablasyon yöntemlerinden yararlanıldığından söz ettiniz. Kısaca bilgi verir misiniz?

Evet. Memenin iyi huylu tümörleri olan fibroadenomlar özellikle kriyoablasyon yöntemi ile, memede herhangi bir şekil bozukluğu ya da ciltte ize neden olmadan tedavi edilmektedir. Büyük ve ağrı yapan meme kistleri ise boşaltılıp alkol verilerek tedavi edilmektedir. Bazı küçük meme kanserlerinde de ablasyon uygulamaları ile iyi sonuçlar alınmıştır.

Kadınlarda sık görülen bir sorun da myomlar. Bunlar da ablasyon ile tedavi edilebiliyor mu?

Her dört kadından birinde rahimde myomlar görülür. Bunlar küçük olduklarında sorun oluşturmazlar. Ancak özellikle çapları 5-6 cm. yi geçtiğinde ağrı, düzensiz kanama gibi sorunlara yol açabilirler. Bunlar da özellikle mikrodalga ablasyon yöntemi ile ameliyathane şartlarında yaklaşık yarım saat süren bir işlem sonrasında büyük ölçüde küçülürler ve hastanın sorunları ortadan kalkar.

Çalışma alanlarınızdan biri de ultrasonografi ve renkli doppler. Bu konularda bilgi verebilir misiniz?

Günümüzde ultrasonografi tiroid, meme, batın başta olmak üzere birçok organ ve dokunun incelenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Renkli Doppler ultrasonografi ile ise özellikle boyun damarları, bacak atar ve toplardamarları incelenmekte ve darlıklar, damar tıkanıklıkları, varisler, toplardamar yetmezlikleri gibi sorunlar değerlendirilmektedir. Ultrasonografi incelemesi, özellikle yapan doktorun bilgi ve deneyiminine çok bağımlı olduğu için hastalarımızın tetkiklerini bu alanda deneyimli hekimlere yaptırmaları, daha doğru sonuçlar almaları ve bu doğrultuda uygun yöntemle tedavi edilmeleri yönünden çok önemlidir.

Yorumlar

0 yorumlar