Ankara Life Dergisi

Travma Kavramının Psikanalitik Yönü

Bugün travma kavramını psikanalitik açıdan ele alacağım. Her ne kadar bu kısa sürede travma kavramının psikanalizdeki yeri hakkında her şeyi söylemek mümkün değilse de bu konuşmanın sonunda amacım sizlere travma konusunda bir kavrayış kazandırmak ve sizleri ileri okumalara teşvik etmek. Ayrıca yer yer travma kavramının günümüzde nasıl ele alındığına ve bu ele alınışı psikanalitik açıdan nasıl kritik edebileceğimize odaklanacağım.
Psikanalizle ilgilenen birçok kişinin bildiği bir yerden başlayacağım; Freud’un baştan çıkarılma teorisinden. Biliyorsunuz, psikanaliz Freud’un histerik hastaları dinlemesiyle başladı. Freud histerik kadınları dinledikçe, vakaların büyük bir çoğunluğunda cinsellikle ilişkili travmatik öykülerle karşılaşmıştı. Freud 1896 yılında yayımladığı üç metinde (Kalıtım ve Nevrozların Etiyolojisi [1], Savunma Psikonevrozları Üzerine İleri Değiniler [2] ve Histerinin Etiyolojisi [3]) baştan çıkarılma teorisini ortaya attı. Bu teoriye göre histerinin kökeninde çocukluk çağında yaşanan, bir yetişkin tarafından cinsel olarak baştan çıkarılma sahnesi yatıyordu ve tabii bu yetişkin genelde babaydı ya da ailedeki başka birisiydi. Bu tarihlerde Freud histerinin, dolayısıyla nevrozun etiyolojisinde etkili olan şeyin, gerçekten yaşanmış olan cinsel bir travmatik sahne olduğunu düşünüyordu. Fakat Freud bu fikirden iki yıldan az bir sürede vazgeçer ve Fliess’e yazdığı 1897 tarihli mektupta şöyle der: “Sana hemen son aylarda yavaş yavaş ortaya çıkan büyük bir sırrı vermem gerekiyor. Artık neurotica’ma (yani nevroz teorime) inanmıyorum.” [4] Freud birçok vakada babanın sapkın davranışlar sergilediğinin açığa çıktığını fakat bu durumun bu kadar yaygın olmasının olası olmadığını söyler ve baştan çıkarılma teorisinden vazgeçer. Freud histerinin, dolayısıyla nevrozun kökeninin cinsellikle ilişkili olduğu fikrini sürdürür fakat bunun çocukluk çağında bir yetişkin tarafından baştan çıkarılmayla ilgili olmadığını söyler. Ama Freud baştan çıkarılma teorisini terk ettiğinde bile nevrozun etiyolojisinde etkili olan travma fikrinden vazgeçmemiştir. Freud bu teoriden vazgeçerek böyle bir olayın gerçeklik içerisinde yaşanıp yaşanmadığı sorusunu geride bırakmıştır.
Travma, yara anlamına gelen bir kelime olup Yunanca kökenlidir ve delik açmak veya sürtmek gibi fiillerden türemiştir. 17. yüzyılda tıp alanında fiziksel bir yara olarak kullanılmıştır. Ancak günümüzde travma, dışarıdan gelen bir şiddet sonucunda organlarda, deride veya tüm vücutta oluşan yaralanma veya yaralanmanın devam etmediği halde bıraktığı etki olarak tanımlanmaktadır. Travma, bir kişinin başına gelen veya tanık olduğu derin bir üzüntü, rahatsızlık veya rahatsız edici bir deneyimi ifade eder. Bireyin başa çıkma becerilerini aşan bir olay veya durumdan kaynaklanabilir. Kaza, doğal afetler, şiddet, istismar veya travmatik olayları tanık olma gibi çeşitli etkenler travmaya neden olabilir. Travmanın psikanalitik literatürde ilk kullanımları, şiddetli bir şok etkisi, yara ve organizasyonu etkileme özellikleri ile ilişkilidir. 1890’larda, psikolojik travmanın kökeni ruhsal hastalık olarak tanımlanan histeri olarak görülmüştür.
Travmanın Tarihteki Yeri Nedir?
Psikanaliz, Freud’un histerik kadın hastaları dinlediği zaman başlar. Freud, bu hastaları dinlediğinde vakaların çoğunda cinsellikle ilgili travmatik öykülerle karşılaşır ve bunun üzerine baştan çıkarılma teorisini ortaya atar. Bu teoriye göre histerinin kökeninde, çocukluk çağında yaşanan ve bir yetişkin tarafından cinsel olarak baştan çıkarılma sahnesi yatmaktadır. Bu yetişkin genellikle babadır. Freud ilk olarak histerinin, dolayısıyla nevrozun etiyolojisinde etkili olan şeyin, gerçekten yaşanmış olan cinsel bir travmatik sahne olduğunu düşünür fakat bu fikirden ve baştan çıkarılma teorisinden kısa bir süre içinde vazgeçer. Bunun sebebi birçok vakada babanın sapkın davranışlar sergilediğinin açığa çıkması fakat Freud’a göre bu durumun bu kadar yaygın olmasının olası olmamasıdır. Freud’a göre bilinçaltında hiçbir gerçeklik belirtisi bulunmadığından, duygu yüklü gerçek ile kurgu arasında ayrım yapmanın da bir yolu yoktur. Sonuç olarak, kadın hastalarının anlattıklarının gerçek deneyimler değil, fanteziler içerdiğini varsayar. Freud’un teorisindeki bu dönüşün, Oedipus kompleksini ve bilinçdışı fantezileri keşfetmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenir (Bohleber,2018).
Yine de Freud histerinin, dolayısıyla nevrozun kökeninin cinsellikle ilişkili olduğu fikrini sürdürmüştür. Freud baştan çıkarılma teorisini terk etse bile nevrozun etiyolojisinde etkili olan travma fikrinden vazgeçmemiştir. Ona göre cinsellik çocuk üzerinde travmatik bir etki yaratır ama buradaki travma babadan, anneden ya da başka birisinden gelen bir tacizle ya da baştan çıkarılmayla aynı değildir (Nacak,2021).
Travma Nasıl Ortaya Çıktı?
Travma teorisi 1960’lı yıllarda çeşitli toplumsal sorunlarla beraber ortaya çıkar. Bu sorunlar; kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin yaygınlığının tanınması, özellikle Vietnam savaş gazilerinde travma sonrası stres bozukluğu fenomeninin tanımlanması ve Holokost ile ilgili olarak işkence ve soykırımın açtığı psişik yaraların farkındalığıdır. Freud, ilk kadın hastalarından duyduğu öykülerde ensestin gerçekliğini hiçbir zaman inkâr etmez, ancak bunun yerine dikkatini içsel çatışmaya yöneltmeyi seçer. Benzer şekilde, Birinci Dünya Savaşı’nın neden olduğu psişik şoklar ve hayal kırıklıkları, Freud’un savaş deneyiminin neden olduğu patoloji türleri (savaşa dair anılar, tekrarlayan kabuslar ve kompulsif tekrarlayan davranışlar) hakkında spekülasyon yapmasına yol açar. Yine de büyük anlatıya olan eğilimi, onu travmatik deneyimin bireyleri nasıl etkilediğine dair bir araştırmadan uzaklaştırarak, ‘ölüm içgüdüsü’ kavramıyla sonuçlanan evrensel teori alanına götürür (Mambrol,2019).
Psikanalizde Travma Nasıl İşlenir?
Psikanaliz, travmatik deneyimlerin etkilerini azaltmaya ve bireyin travmayla başa çıkmasını sağlamaya odaklanır. Bu süreç, bireyin travmatik olayla ilgili bilinçdışı içeriği keşfetmesini, ifade etmesini ve anlamlandırmasını içerir. Bu şekilde, travmanın etkileri azaltılarak, bireyin psikolojik iyilik haline kavuşması hedeflenir. Freud, travmanın psikolojik etkilerini anlamak için bilinçdışının rolüne odaklanmıştır. Travmatik bir olay, bireyin zihinsel yapısında derin izler bırakır ve bu izler bilinçdışında yer alır. Psikanalitik yaklaşıma göre, bu izler bilinçli düzeyde ortaya çıkmayabilir, ancak bilinçdışında etkisini sürdürürler. Sonuç olarak; Travma, bir kişinin zihinsel, duygusal ve fiziksel sağlığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Travmatik olay sırasında veya sonrasında yoğun korku, çaresizlik veya dehşet hissi oluşabilir. Her birey travmaya farklı tepkiler verebilir ve travmatik bir olay yaşayan herkes travma ile ilişkili belirtiler geliştirmeyebilir. Ancak, belirtiler gelişen kişiler için profesyonel yardım aramak önemlidir.

Yorumlar

0 yorumlar