Sahte Cennetler: Sosyal Medyanın Kusursuz Dünyası ve Gerçek Hayatın Karanlık Yüzü

Ah, şu mükemmel hayatların sonsuz sergilendiği sosyal medya sahnesi… Bir gün Paris’te Eiffel’in önünde kahve yudumlayanlar, ertesi gün Bali’de gün batımını izliyor. Giyimler hep şık, yüzler hep gülerken, masalar adeta Michelin yıldızlı restoranların reklamı gibi. Peki gerçeklik nerede saklanıyor?

Şimdi dürüst olalım. Hepimiz, o ekranın arkasında ne olduğunu az çok biliyoruz. O “kusursuz” pozun ardındaki karışıklığı, kredi kartı borçlarını, yetiştirilemeyen iş teslim tarihlerini, yorgun gözaltı morluklarını… Kimse paylaşmıyor. Ve belki de paylaşmamalı. Ama bu görkemli illüzyon, farkında olmadan bizleri içten içe kemiren bir hırs yaratıyor. Yetememe, yetişememe hissi, sosyal medyanın günümüzdeki en büyük ‘hediyesi.

Hayatta Kalma Yarışı Mı Tükenmişlik Rehberi Mi?

Gelin kabul edelim: Çoğumuz bu sahte cenneti yaratmak için kendi cehennemimizi inşa ediyoruz. “Story’ye koymalık” kahvaltılar hazırlıyoruz, ama bir lokmasını bile tadını çıkaramadan fotoğrafını çekiyoruz. Tatile gidiyoruz, dinlenmek mi? Hayır, “harika anılar” yaratma telaşıyla yorulup dönüyoruz. Gerçek dünyadaki sıkıntılar ise ekranın ardında gizleniyor. Faturalar birikiyor, işler yetişmiyor, sağlıklı bir uykuya hasret kalıyoruz. Ama bunlar hiç kimseye ilgi çekici gelmez, değil mi?

Bir başka klişe de “Başarı hikayeleri.” Sözüm ona, herkes sabah 5’te kalkıyor, spor yapıyor, meditasyonla güne başlıyor, ardından bir girişim kuruyor ve akşamına milyonlarca dolarlık anlaşmalara imza atıyor. Gerçek şu ki, sabah kahvemizi içerken bile uyanmakta zorlanıyoruz, çünkü dün gece sosyal medyada gezinmekten sabahı bulduk! Ve bu ‘başarı’ hikayeleri, bizleri yetersiz hissetmekten başka bir işe yaramıyor.

Gerçek İnsanların Gerçek Sorunları

Oysa sokakta, gündelik yaşamın içinde, gerçek sorunları olan gerçek insanlar var. Bir annenin çocuğuna pantolon alamadığı için yaşadığı üzüntü, bir gencin sınav stresi, bir esnafın ödenmeyen kira borcu… Bunları konuşmuyoruz. Çünkü filtreli hayatlar ve parlak görseller, bu gri gerçeklikten kaçmamızı sağlıyor. Ama unutmayalım ki gerçek problemler, “like” butonuyla çözülmüyor.

“Sosyal medyanın cilası tutuyor, ama altındaki pası görmezden geliyoruz.” Birilerinin nefes alacak vakti yok, ama başkalarının harika bir akşam yemeği paylaşımına bakıp “Ben neden bu kadar sıradanım?” diye düşünüyoruz. Oysa belki de o yemek, karşılanamayacak bir kredi kartı ekstresinin habercisi. Ya da o kahkahalar, bastırılmış bir hüznün ince örtüsü.

Görünenden Fazlası Var

Bir an durup düşünelim: Sosyal medyanın kurduğu sahte dünyanın, kendi gerçekliğimizi nasıl etkilediğini fark ediyor muyuz? Yetişemediğimiz standartlar, hayranlıkla baktığımız yaşamlar, içimizde bir huzursuzluk yaratıyor. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu, ekranın ötesindeki dünyaya, kendi gerçekliğimize dönmekten geçiyor.

Bitirirken, “kusursuz” hayatların arkasında ne olduğunu sorgulamayı unutmayın. Çünkü o illüzyon, gerçeklikten kaçış değil; gerçekliğimizi kaybetmenin ta kendisi. Sosyal medya bir vitrin; asıl değer, vitrinin arkasında saklı. Ve belki de en önemlisi, başkalarının hayatına hayranlıkla bakmayı bırakıp kendi hayatımızı anlamaya çalışmalıyız. Çünkü gerçek mutluluk, yalnızca paylaşılan karelerde değil, hissedilen anlarda gizlidir.

Kendi adıma da şunu söyleyebilirim ki bazen yaşadığım çöküşleri bağıra bağıra paylaşmak istiyorum ama o göründüğüm kusursuz halimden de taviz vermeye çekiniyorum. Yaşlandıkça ya da yaş aldıkça ne derseniz deyin, umursamaz olmayı da öğrendiğim için bu yazımda koca yüreklilikle kendi yaşadığım tükenmişlik sendromuna da bir göz kırpıyorum. Yeni bir yıl geliyor, yeni heyecanlarımız olacak o yüzden gerçeklerle yüzleşelim istedim.

İşte bu yüzden yeni yılda diyorum ki;

Kusursuz bir yaşam yerine, gerçek bir yaşam dileyenlere selam olsun.

Yazar Hakkında /

Yazmaya başlayın ve aramak için Entera basın