Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik ve Orta Gelir Tuzağı: Murat Deniz!
Şehrin en çok okunan yayını Ankara Life dergisinin bu ayki sayısında değerli Ekonomist Murat Deniz’i ağırladık. Deniz, yazısında dünya genelindeki ülkelerin gelir düzeylerine göre nasıl sınıflandırıldığını ve bu sınıflamanın, ülkelerin ekonomik kalkınmalarındaki engelleri nasıl ortaya koyduğunu anlattı. Ayrıca, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri çözmek için uzun vadeli ve kapsamlı politikalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Keyifli okumalar!
Dünyadaki ülkeler, belirli gelir kriterlerine göre sınıflandırılır. Bu sınıflandırma, yıllık kişi başı gayri safi milli hasıla (KBGSMH) değerlerinin ölçüt alındığı Dünya Bankası sınıflandırmasına dayanır. Dünya Bankası, ülkelerin gelir düzeyi sınıflandırmasını her yıl güncellemektedir. Ülkeler, KBGSMH düzeylerine göre dört farklı gruba ayrılır: Yüksek gelir grubu, üst-orta gelir grubu, alt-orta gelir grubu ve düşük gelir grubu. Tarihsel sürece bakıldığında, ilk başlarda hızla kalkınan ülkelerin, düşük gelirli ülkeler seviyesinden hızla çıkıp, orta gelir seviyesinde uzun yıllar kaldığı, ancak bir üst seviye olan yüksek gelir düzeyine ulaşmada başarısız oldukları gözlemlenmiştir.
Ekonomilerde belirli bir gelir düzeyinde sıkışan ve bir üst gelir düzeyine yükselmek için gerekli sıçramayı gerçekleştiremeyen ülkeler, “orta gelir tuzağı” adı verilen ekonomik durumla karşı karşıya kalmaktadır. Orta gelir tuzağına takılan bu ülkelerin yapısal sorunları, bir üst gelir seviyesine yükselememelerinin başlıca nedeni olarak görülmektedir. Bununla birlikte, düşük verimlilik, düşük yatırımlar, yetersiz sermaye birikimi, düşük teknoloji kullanımı ve katma değeri düşük ürün ihracı gibi sebepler de bu durumu açıklamaktadır. Ülkemiz açısından bakıldığında, 1955 yılında alt-orta gelir düzeyine yükseldikten sonra 49 yıl boyunca bu gelir seviyesinde kalmış ve 2004 yılında üst-orta gelir düzeyine yükselmiştir. 49 yıl boyunca orta gelir tuzağından nasibimizi almışız. 2004 yılından günümüze kadar da üst-orta gelir grubu seviyelerine çıkmaya çalışmaktayız. Bir ülkede, belirli bir dönemde yaratılan milli gelirin bireyler, toplumsal gruplar, bölgeler ve üretim faktörleri arasında dağılması gelir dağılımıdır. Gelir dağılımı, iktisat tarihi boyunca geçmişten günümüze tartışılan temel konulardan biridir. Gelir dağılımı eşitsizliği de ülkelerin refah devleti olma yolundaki engellerinden biridir. İktisadi kalkınmanın gelir dağılımını iyileştirme amacı bulunurken iktisadi büyüme gerçek gelir dağılımı hakkında bilgi vermez. Gelirin adil bir şekilde paylaşılamadığı durumda büyümeden söz edilebilirken, kalkınmadan bahsedilemez. Dünya geneline bakıldığında, dünya nüfusunun yaklaşık %20’si yüksek gelirli ülkelerde yaşıyor olmakla birlikte, dünya hasılasının %68’ine sahiptir. Bu da dünya gelir dağılımının dengesizliğini açıkça gözler önüne sermektedir. Gelir dağılımı, sosyal adalet ve eşitsizlik kavramlarıyla yakından ilişkilidir. Bir ülkede sosyal ve ekonomik kararlar alınırken, gelir dağılımının adil olup olmadığı, ekonomik performansın dengeli bir şekilde arttırılmasında büyük önem taşır. Ülke içi gelir dağılımını anlamak için, bireysel gelir dağılımı, fonksiyonel gelir dağılımı, bölgesel gelir dağılımı ve sektörel gelir dağılımı türlerini iyi analiz etmek gerekir. Mesela, ülke içindeki sektörlerin milli gelirden aldığı pay, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini gösteren bir ipucudur. Gelişmiş ülkelerde milli gelire en büyük katkı, hizmet sektörü ve sanayi sektöründen gelir.
Ülke piyasaları ekonomisinde gelir dağılımı adaletli olmayabilir. Bu durumda devlet, piyasa ekonomisine müdahale ederek gelir dağılımı eşitsizliğini gidermeye ve adaletli olmasına çalışır. Örneğin, artan oranlı vergi uygulamasıyla toplam gelirler düşük gelir gruplarına aktarılabilir, bazı mal ya da hizmetler düşük gelir gruplarına daha uygun bedellerle sağlanabilir veya transfer harcamaları ile doğrudan gelir ödemesi yapılabilir. Kısaca, insanların refah seviyelerini arttırmak için asıl önemli olan durum, gelirin yaratılmasından çok, yaratılan gelirin adaletli bir şekilde bölüşümünün sağlanabilmesidir. Bazı kişi ve gruplar, ülkenin ortalama gelirinden fazlasını alırken, bazıları ise daha azını alır. Bu eşitsizliğin başlıca nedenleri arasında; beşeri sermaye, teknolojik değişim, küreselleşme, servet eşitsizliği, enflasyon, piyasa yapısı ve hükümetlerin uyguladıkları yanlış ekonomi politikaları yer almaktadır. Dünyada ve Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliği ile mücadeleye yönelik devletler bazı politikalar uygular. Özellikle serbest piyasa ekonomilerinde, gelir bölüşümünün adaletsiz olduğu kabul gören bir fikirdir. Bu adaletsizliği gidermek için devletler, ücret ve fiyat farklılıklarını azaltmak, aksayan rekabet koşullarını düzenlemek için asgari ücret belirler, bazı tarımsal ürünler için de destekleme fiyatları açıklar. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden toplumun tüm kesimlerinin faydalanmasını sağlamakta ve insanlar arasında fırsat eşitliğinin oluşturulmasına çalışmaktadır. Gelir bölüşümündeki bozukluğa sebep olan enflasyonla da mücadele etmek zorundadır. Aynı şekilde işsizlikle mücadele etmek, vergi politikaları uygulamak ve transfer harcamaları yapmak zorundadır.
Sonuç olarak gelir eşitsizliğinin çok boyutlu bir sorun olduğu söylenebilir. Bunun çözümü uzun vadeli politikalar üretmektir. Bu da hem hükümetlerin hem de toplumların aktif katılımlarıyla mümkündür.