İşsizlik: Ekonomik, Sosyal ve Psikolojik Etkileri
İşsizlik ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlarıyla ülkelerin makro ekonomik temel sorunlarından biridir.
Şehrin en çok okunan yayını Ankara Life dergisinin bu ayki sayısında, başarılı ekonomist Murat Deniz’i konuk ettik. İşsizlik sorununun ekonomik, sosyal ve psikolojik boyutlarını derinlemesine irdeleyen Deniz, okuyucularımızla etkili çözüm önerilerini paylaştı. Geçici, yapısal ve konjonktürel işsizlik türleri arasındaki farklılıkları ve her birinin sonuçlarını da dergimizde anlattı. Keyifli okumalar dileriz!
Ülkelerin sosyal, kültürel, ekonomik yapıları ve gelişmişlik düzeyleri farklılık göstermektedir. Bununla birlikte işsizlik ise ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlarıyla ülkelerin makro ekonomik temel sorunlarından biridir.
Küreselleşmenin 1980’li yıllarla birlikte tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte, ekonomik, sosyal ve çalışma hayatında önemli dönüşümler meydana gelmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde nüfusun büyük bir kısmının tarım sektörüne bağlı olması, yatırımların kısıtlı olması ve sermayenin yetersizliği işsizlik sorunu haline getirmiştir. Gelişmiş ülkelerde ise teknoloji kullanımının artması, emek talebini azaltarak işsizlik sorununu ortaya çıkarmıştır. Ayrıca dünyada tarihsel sürece bakıldığında teknolojik ilerlemeler, ekonomik krizler ve salgın hastalıklar dünya iş gücü piyasalarını etkilemiştir.
Ülkemizde işsizlik oranları her ay Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hesaplanmaktadır. TÜİK’e göre, 15 yaş ve üstü bir kişinin iş arıyor sayılabilmesi için son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış olması ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olması gerekmektedir. Bu şekilde iş arayıp bulamayanlar, işsiz olarak tanımlanır. 15-24 yaş aralığındaki işsizler de genç işsizler olarak sınıflandırılır.
Ülkelerin işgücü, istihdam edilenler ile işsizlerin toplamından oluşur. İstihdam ise, referans dönem içinde (işsizlik oranının ölçüldüğü 4 haftalık süreçte) yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına çalışanlar, işverenler veya ücretsiz aile işçileri olarak en az bir saat iktisadi faaliyette bulunanları kapsar. İşsizlerin sayısını işgücüne oranından hesapladığımız işsizlik oranının mantıklı bir şekilde yorumlanabilmesi için üç ana işsizlik çeşidinin bilinmesi gerekir. Bunlar geçici (friksiyonel) işsizlik, yapısal işsizlik ve konjonktürel işsizliktir. Her bir işsizlik çeşidinin farklı nedenleri ve ekonomik ile sosyal maliyetleri bulunmaktadır.
Geçici (friksiyonel) işsizlik, işgücü piyasasının dinamik ve heterojen yapısı nedeniyle sürekli değişim ve gelişim göstermesiyle ilgilidir. İşgücü piyasasında mevcut işler arasında geçiş yapan bireylerin, bu geçiş sürecinde yaşadığı kısa süreli işsizlik haline geçici (friksiyonel) işsizlik denir. Geçici işsizliğin maliyeti düşüktür; hatta işgücünün ekonomiye etkin bir şekilde entegre edilmesine yardımcı olarak, ekonominin düzgün işleyişi için belirli ölçüde geçici işsizlik faydalı denilebilir.
Yapısal işsizlik; ekonomi normal düzeyindeyken bile var olan uzun vadeli ve kronik işsizliktir. Yapısal işsizlik, ekonomideki sektörlerin yapılarında meydana gelen değişikliklerden kaynaklanır. Yani hızlı sanayileşme ve artan teknolojik gelişmelerden kaynaklanır. Yapısal işsizliğin maliyeti çok daha yüksektir. Bu tür bir işsizlik yaşayan ekonomide, işsizlikler hem kendilerine hem de topluma ekonomik kayıplar yükleyebilir.
Konjonktürel işsizlik; ekonominin durgunluk dönemlerinde, düşük üretim seviyeleri gerçekleştiğinde ortaya çıkan işsizlik türüdür. Konjonktürel işsizliğin artması, ekonominin potansiyelin altında çalıştığını gösterir ve toplam talepte düşüş yaşayan işletmeler daha az ürün satacağından mevcut çalışanları işten çıkartabilirler. Piyasada işsiz sayısının artacak olması, ekonomik olarak önemli maliyetler doğurur. Bu durumda kişilerin gelirleri azalacak, harcamalar kısılacak ve toplam talepte düşüş meydana gelecektir.
İşsizlik, genel anlamda ülkelere ekonomik, psikolojik ve sosyal maliyetler getirir. Ekonomik maliyetler para ile ölçülebilirken, psikolojik ve sosyal maliyetler genellikle para ile ölçülemez. İşsizliğin sosyal maliyetleri, ekonomik ve psikolojik etkilerin sonucudur. İşsizliğin psikolojik maliyetleri öncelikle işsiz kalan birey ve onların aileleri tarafından hissedilir. Bir süredir işsiz kalan insan çaresizlik, öfke ve beceri kaybetme gibi hislerle karşı karşıya kalabilir. İşsizliğin çok yüksek olduğu toplumlarda sosyal olarak huzursuzluklar meydana gelir.İşsizlik ile enflasyon ve iktisadi büyüme arasında yadsınamaz bir ilişki vardır. Reel büyümenin yüksek olduğu dönemlerde işsizlik oranının düştüğü görülür. Aynı şekilde, işsizliğin azaltılması yönündeki çabalar enflasyonu arttırma eğilimi gösterir. Ekonomide talep seviyesinin yükselmesi işsizlik oranını düşürecek ancak enflasyon oranını yükseltecektir. Ancak ekonomik büyüme, işsizlik sorununu çözmek için tek başına yeterli değildir. Ekonomik büyümenin yanı sıra işsizliğin türüne göre de istihdam politikaları uygulanmaktadır. İşsizlik sorununa karşı uygulanan politikalar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Geleneksel olarak, devletler sosyal maliyetleri düşürmek için işsizlik maaşı ve işsizlik yardımı gibi işsizlere bir dereceye kadar gelir desteği sağlamak amacıyla pasif politikalar uygularlar. Aktif politikalar ise, uzun süre işsiz kalan bireyleri emek piyasasının yapısal sorunlarına karşı eğitme, iş yaratma ve bilgilendirme gibi faaliyetlerle doğrudan işsizliği azaltmaya yönelik politikalardır. Uygulanan işsizlik politikalarının başarısı ülkelerin ekonomik yapısına, işgücü piyasasının özelliklerine ve siyasal durumlarına göre değişiklikler gösterebilir.