Ankara Life Dergisi

ŞENOL SAK :VE RESSAMIN BALIKTAN DÜNYASI

Dile kolay; sanat yaşamının neredeyse tümünde tek bir forma bağlı kalarak, uçsuz bucaksız bir tutku ve sevdayla sayısız eser üretmek ve sanatçının her eserinde de, renk ve biçemiyle binlerce çeşit balığın sonsuz güzellikteki dünyasıyla bizleri buluşturması…” Ankara Life Dergisi’nin sanat sayfalarını bu ay, Ressam Şenol Sak süslüyor. Keyifli okumalar…

Şenol SAK

1964 yılında Bolu’da doğdu. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu. 1993 yılından itibaren 28’i Türkiye’de, 7’si de yurt dışında olmak üzere toplam 35 kişisel sergi açtı. 40’dan fazla ülkede 400’ün üzerinde karma ve grup sergileri, çeşitli bienal, trianel ve sanatsal etkinliğe katıldı. Değişik ülkelerde sanatsal çalışmalarda bulundu. Ulusal ve Uluslararası ödüller aldı. Çalışmaları, çok sayıda kitap ve katalogda yayınlandı. Yurtiçi ve yurt dışındaki özel ve resmi pek çok seçkin koleksiyonda eserleri bulunan SAK, Unesco- (A.I.A.P) Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ve GESAM üyesidir.

1994-2013 Yılları arasında, Bolu Belediyesi Sanat Merkezi’nde Sanat Yönetmenliği ve 1998-2016 yılları arasında MEB’e bağlı çeşitli öğretim kurumlarında “Sanat Eğitimciliği” yaptı.. Çalışmalarını halen Bolu’daki özel atölyesinde sürdürmektedir.

SAK, 90’lı yıllardan bu yana sadece ‘balık’ temalı eserler üretmektedir.

Akademik süreçte ve sonrasında, yani 90’ların ortalarından itibaren, çok okuyup araştırma ile geçirilen bir dönemim oldu. Ne yapabilirim, resim sanatında ne gibi bir farklılık yaratabilirim, o ana kadar pek de işlenmemiş, irdelenmemiş bir form, bir konuyu nasıl yakalayabilirim? Kaygıları sonrasında “BALIK” formu ön planı çıktı. Tabii bunda, yaklaşım kaygılarının yanı sıra yaşanmışlıkların ve bunun getirdiği pek çok imgesel katmanın da payı büyüktür diye düşünüyorum. O yıllardan bu yana sadece “balık” resimleri yapıyorum. Nadir de olsa, su altı dünyası ve diğer deniz canlıları kompozisyonlarıma girse de, genellemek gerekirse sadece balık. Sanırım başka da bir şey yapmaya ne fırsat bulacağım ne de ihtiyaç duyacağım. Çünkü sualtı dünyası, sınırları dahi olmayan öylesine zenginlikler barındırıyor ki !

Ayrıca eserlerimde kullandığım yegane form olan “BALIK” öğesinden daha belirgin bileşenler de var aslında. “Microcip”ler ve “Yazı”. Özellikle üç boyutlu ve rölyef etkili eserlerde orijinal olarak kullandığım bu endüstriyel materyal “Microcip”ler, iki boyutlu eserlerin tümünde de yer almaktadır. Tabii ki onun orada bulunuş amacı ise bazılarına göre felsefi, bazılarına göre de çevresel. Eserlerimdeki bir diğer belirgin özellik ise, eser yüzeylerinde yer alan “Yazı”dır. 90,lı yıllardan bu yana süregelen ilgim, resim sanatında yazı-resim ilişkisi. Buradaki vurgu, kökeni itibarıyla yazının da aslında yine bir resim olduğudur.Burada benimle ilgili boyutta asıl olan özgün yaklaşım, formun sanat yaşamının temeline oturmuş, sanatçının ifade şekli olmuş “yegane tek bir sanatsal form oluşu” dur bahsettiğim. Her zaman söylediğim bir söz vardır.

“Yeni/yapılmamış bir şey yapmak istiyorsanız öncelikle kendinden öncekilerin tümünü bilmeniz gerekir”. Ve bu bana göre, resim sanatının-sanatçısının en temel sorunlarından bir tanesidir. Bu açıdan düşündüğünüzde şu ana kadar böyle sadece balık formu işleyen bir sanatçıyla pek de karşılaşmıyorsunuz dünyada. Ancak şunu da belirteyim, sanatçının kendisini tek bir forma sıkıştırması, sanatçı için de bir risk ve sıkıntı aynı zamanda. Çünkü düşünsenize, insanların ilgisini çekebilecek başka pek çok şey yapabilecekken, bir sanatçının çıkıp kendini böylesine dar bir forma hapsetmesi pek akılcıl gelmiyor ilk bakışta. Ne kadar ne üretebilirsiniz ki bu dar form çerçevesinde! Ancak resimde sık karşılaştığımız bir olgudur bu. Bazı ressamlar kendini konu ile bazısı form ile ve bazısı da renk ile ifadeyi tercih eder.

Sadece pentür veya tual resmi değil, diğer malzeme ve tekniklerle de eser üretiyorum. Normalde pentürcü olmama rağmen, Tual üzeri eserlerin yanı sıra, heykeller de yaptım, kolajlar, pasteller, baskılarda.

Benim resmimde nesnellik ön planda. En azından çıkan sonucun o olduğunu düşünüyorum ve sürdürdüğüm genel tavrım da budur. “Balık” ya da “Balıklı” kompozisyonları, peşinen şunu yada bunu yapayım diyerek kurgulamıyorum hiçbir zaman. Çoğu zaman, sonuçta ne çıkacağını dahi kestiremiyorsunuz. Her defasında yeni bir keşif, yeni bir macera gibi! İzleyiciye ise, her zaman kendince bir yorum payı bırakarak.

Sergilerinizden ve yurt dışı çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

1993 yılından bu yana, 28’i Türkiye’de, 7’si ise yurt dışında toplam 35 kişisel sergi açtım. 40’dan fazla ülkede 400’ün üzerinde karma ve grup sergileri, çeşitli bienal, trianel ve sanatsal etkinliğe katıldım. Değişik ülkelerde sanatsal çalışmalarda bulundum.

Gerek yurt içinde, gerekse de çeşitli ülkelerde izleyicilerle, canlı performanslar, workshop tarzı çalışmalar yapmaya çalışıyorum. Etkileşimi ve enerjisi çok yoğun oluyor bu tarz çalışmaların. Balık konulu çalışmalarım da sanatseverlerden çok iyi tepkiler alıyor.

90’lı yılların başından itibaren Türkiye’deki çalışmalarımın yanı sıra, 2000’li yılların başından itibaren de yurt dışı çalışmalarına yoğunlaştım. Yaklaşık 20 yıldır kültür-sanat konularında önde gelen pek çok ülkedeki, sergi, bianel, fuar vs. yüzlerce etkinlikte eserlerim yer aldı. Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya, Fas ve Polonya gibi bazılarında da defalarca kendim bizzat bulunarak uluslararası deneyim, bilgi ve görgü dağarcığımı geliştirmeye çalıştım. Diğer ülke sanatçı ve sanat çevrelerinden, hala da devam eden çok güzel dostluklar, bağlar ve anılarım oldu. Tüm bunlar sanatçı gelişimine çok büyük katkılar sağlıyor. Bu deneyimlerim ışığında sanatçı için sınırların olmaması gerektiğini, rengi, dini, dili her kesimden sanatsever ve sanatçı bağlarının dünya sanatının gelişmesine son derece önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum.

Pandemi sürecindeki son 1-2 yıllık zorunluluklar tabii ki bizlerin yurt dışı çalışmalarımızı da etkiledi olumsuz olarak. Her ne kadar planlanmış etkinliklerimiz olsa da sınırların kapalı oluşundan veya sağlık kaygılarından dolayı bizlerde beklemedeyiz şu an. Ama umuyoruz ki son iki yıldır dünyamızı tehdit eden bu Covid-19 sorunu bir an evvel biter de tüm dünya rahat eder.

Türkiye’de sanatçı olmayı ve yurt dışındaki durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Genelde sanat alanı zor bir alandır. Resim özelinde ise daha zor. Alanın doğası gereği böyle ve tarihi süreçte de hep böyle olmuştur. Hele hele Türkiye’de resim sanatçısı iseniz yükünüz daha fazladır mutlaka. Çünkü resim sanatının kendine özgü zorluklarının yanı sıra, ülkemiz koşullarının size getirdiği bazı ilave zorluklara da katlanmanız gerekir. Bunlar örneğin kültürel sığlık, arz talep dengesizliği, malzeme, eğitim, sanatsal mekân zorlukları vs. Bir diğer taraftan sorunun nedenlerinden birisi de, ülkemizin çağdaş anlamdaki Resim Sanatı serüveninin henüz batıdan çok daha yeni olmasıdır kuşkusuz.

Türkiye’de genel olarak resimle uğraşan insanların, bu sanatsal üretimden elde ettikleri getirilerle kendilerini döndüremediklerini, ekonomik açıdan kendilerine özgür sanatsal ortamlar sağlayamadıklarını görüyoruz maalesef. Buna ek olarak galeri ayağında da pek çok sorun ülkemizdeki sanatçıların ve sanatın gelişiminde sıkıntılar doğurmaktadır. Bundan en çok etkilenenler de kuşkusuz genç ve gelecek vadeden sanatçılardır. Bu durum onların önleri tıkamakta, fırsat eşitsizliğine sebep olmaktadır.

Görebildiğim kadarıyla yukarıda ülkemiz için saydığımız koşullar az da olsa batıda da var. Ancak oradaki durumda sanatçılar en azından problemlerini çözebilecek ve kendilerine yetecek ve sanatlarını idame ettirebilecek asgari ekonomik şartlara, çeşitli devlet ve özel kurum desteklerine sahip görünmektedir.

En son bir kitabınızın çıktığını biliyoruz, kısaca anlatır mısınız?

Evet, henüz birkaç ay oldu. Kitabı, bir sanatçı için olmazsa olmaz bir gereklilik olarak görüyorum. Çünkü özellikle resim sanatçısının ileriki yaşlarda mutlaka eserlerini, yaşamını derlemesi, kayıt altına alması ve ileriki nesillere aktarabilmesi ve ortak bir hafızaya katması açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Geçtiğimiz 2020 yılının Kasım ayında yayımlandı kitabım. Adı “Şenol SAK, Balıklar/Fishes 1995- 2020”. Aslında Balıkların 25 yılına bir atıf. 240 sayfa.Türkçe-İngilizce, Renkli kuşe, sert kapak. İçime sinen kaliteli bir yayın oldu. Çokta güzel ve olumlu yorumlar aldım kitap hakkında. Sunuş yazısını değerli eleştirmen-Sanat Felsefecisi Ümit Yaşar Gözüm’ün yaptığı kitapta, geçmişi 90’lara dayanan balıklarımın yüzlerce görseli, bazı etkinlik ve sergilerime ait bölümler ile hakkımda önceki yıllarda değerli yazarlar tarafından yazılan metinler yer alıyor. Temin etmek isteyen sanatseverler doğrudan bana ulaşabilirler.

Dünya olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Bu durum sanatı ve sanatçıyı nasıl etkiledi? Gelecekle ilgili projeleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

Tüm dünya olarak zor bir süreçten geçiyoruz kuşkusuz. Covid-19 pandemisi son bir yıldır tüm dünyada oldukça fazla can kaybına ve ekonomik kayıplara neden oldu.. Ekonomiler durdu, ulaşım, eğitim, turizm ve sanayi başta olmak üzere tüm sektörleri ve sosyal yaşamı olumsuz etkiledi. Hala da devam ediyor. Pandemi tüm bu alanların yanı sıra Kültür-Sanatı da olumsuz etkiledi tabii ki. Tüm konser, tiyatro, sergi vb etkinlikler de başta olmak üzere iptal edildi, halen de iptaller devam ediyor. Maalesef benim en iyimser tahminimle de sonbahardan önce başlayabilmesi zor görünüyor. Pandeminin gücünü kaybetmesi ve aşıların yaygınlaşmasıyla inşallah gelecek (2021-2022) Kültür-Sanat sezonunu kurtarabiliriz diye düşünüyorum.

Benim de örneğin Pandemi öncesinde planlanan birkaç yurtdışı çalışmam iptal oldu veya ertelendi. Yine de en azından gelecekte olası bazı Sergi vb. yeni etkinlik için yeni eser üretmeye devam ediyorum. Sanatçının kendini bulması, kendi öz benliğini eserlerine yansıtabilmesi açısından fırsat günleri de diyebiliriz yaşadığımız bu zor günlere. Sonuçlarını da zaten Pandemi sonrasındaki günlerde göreceğiz diye tahmin ediyorum, umutla.

Yorumlar

0 yorumlar